Napoli şehrinin İtalya’nın klasik şehirlerinden farklı bir yapısı vardır.. Roma, Venedik, Floransa gibi şehirler sizi bir turist kıvamında karşılar ve içine alır..Napoli’de hem turist gibi yaşamanın, hem de şehrin ruhunu hissetmeniz mümkündür..Burada bir çok çelişkiyi bir arada yaşayabilirsiniz.. Napoli kendi sakinleri tarafından “la città dalle mille contraddizioni”, yani “bin çelişkinin şehri” olarak tanımlanmaktadır.. Gidince anlaşılabilecek bir hisdir bu..Bir yanda avrupanın en eski üniversitelerinden birisi, tarih , sanat , kültür alanında atılmış adımlar..Büyük heykeltraş Bernini’nin doğduğu yer..Diğer tarafta hala yüzyıllık evlerde yaşayan insanlar, sokaklarda asılmış çamaşır görüntüleri, pis ara sokaklar, güvensiz geceler, çarpık bırakılan araçlar, camorra mafyasının hala süren etkisi..Başka bir yerlerde eşsiz doğal güzellikler, yaşamaya değer adalar…
Napoli, ismi Yunanca’da “Yeni Şehir” anlamına gelen Neapolis’den gelen, güney İtalya ‘nın Campania bölgesinin başkenti olan bir şehirdir.. Kendi adıyla anılan körfezin kıyısında kurulmuş olan şehir nüfus itibarıyla İtalya’da Roma ve Milano’dan sonra üçüncü büyüklüğe sahiptir ve metropoliten nüfusu 3 milyon civarındadır.
Neolitik Çağ’dan bu yana bir yerleşimin olduğu Napoli, son olarak Rodos’tan gelenler tarafından kuruldu.. Batı Roma İmparatorluğu için önemli bir merkez olan şehir imparatorluğun çöküşü sonrası kısa dönem germen-ostrogoths’ların eline geçti, daha sonra Doğu Roma İmparatorluğu (Bizans) tarafından İstanbul’dan yönetildi.. Ardından; Normanlar, Anjou hanedanlığı, İspanyollar, İki Sicilya krallığı (Palermo ile beraber) son olarak da Napolyon dönemindeki Fransa’nın hakimiyeti altında kalmıştır. 1860’da Garibaldi önderliğinde kurulan İtalya Birliğine katılmıştır..
Kutsal Roma İmparatoru ve Sicilya Kralı Frederick II 1224 yılında, burada “Università degli Studi di Napoli Federico II” adında bir üniversite kurdu..Avrupada kamu tarafından finanse edilen ilk üniversitedir ve hala öğretim “Federico II Napoli Üniversitesi” olarak devam etmektedir.
Napoli şehri bilinenin aksine çok güzel ve özel turistik noktalara sahiptir.. Şehrin adeta simgesi haline gelen “Vezüv Yanardağı” 1281 metre yüksekliği ile şehrin her yerinden görülebilmektedir. Vezüv yanardağının eteklerindeki Pompei ve Herculium antik kentleri, Caserta Sarayı, 720 hektarlık Napoli eski tarihsel şehir merkezi “centro storico” UNESCO Dünya Kültür Mirası listesinde bulunmaktadır. Phlegraean adaları (Ischhia, Procida), ve dünyaca ünlü Capri adası şehrin tanınırlığını yükseltmektedir. Şehrin hemen yakınındaki Amalfi Sahilleri muhteşem doğal güzellikleri ile göz kamaştırmaktadır..
Dünyaca ünlü Arjantinli futbolcu Diego MARADONA’ya Napoli’de özel bir sayfa açmak gerekir.. 1984 yılında Napoli’ye transfer olan ve 2 İtalya Şampiyonluğu, 1 UEFA kupası şampiyonluğu kazandıran futbolcuya şehir adeta tapmaktadır.. O günlerde gerçek bir destan yazılmış ve ortaya bir futbolcu-şehir aşkı çıkmıştır.. O aşk Napoli şehrinde hala devam etmektedir.. Napoli’ye Gittiğinizde hediyelik dükkanlarında, duvarlarda, futbolcuya özel bar ve şapellerde bu aşkı göreceksiniz..
Napoli Pizzanın anavatanı’dır ve İtalya’nın en iyi pizzalarını yeme şansınız çok yüksektir….İtalyancanın ayrı bir lehçesinin konuşulduğu bu şehirde halk kendini İtalyan olarak değil, Napolili olarak tanımlamaktadır.. Avrupa’nın en büyük limanlarından birisine sahip olan Napoli diğer bir liman şehri olan “İzmir’in Kardeş Şehri” ‘dir.
Tarihi Şehir Merkezi (Centro Storico) 1995 yılında Dünya Kültür Mirası listesine girmiştir..Ancak UNESCO 2011 yılında kayıtlarındaki “Tarihi Şehir Merkezi” alanını genişletmiş ve nerdeyse Napoli merkezindeki tüm yapılar dünya mirası listesine girmiştir.. Napoli’yi gezerken şehrin büyük bölümünün UNESCO korumasında olduğunu bilerek gezmek inanın size keyif verecektir.
Gezi öncesi şehri “basılı harita” üzerinde incelemek, gidince haritayı kullanmak tavsiye edebileceğim bir alışkanlığımdır.. Cep telefonundan kullanabileceğiniz bir çok harita olmakla birlikte, onları ancak ekranınızın boyutu kadar görebilirsiniz…
Oysa basılı haritaları; daha büyük ebatlarda kullanabilir, şehre geniş perspektiften bakabilir ve üzerine notlar alabilirsiniz…
Napoli’de turizm ofisinden de basılı harita alabilirsiniz.. Ancak gezi öncesi incelemek ve bastırarak kullanmak için, 2 adet Napoli Haritası tavsiyeme aşağıdaki linklerden ulaşabilirsiniz :
https://maps-naples.com/tourist-map-of-naples-italy
https://www.comune.napoli.it/flex/cm/pages/ServeBLOB.php/L/EN/IDPagina/13003
Napoli ve yakınlarındaki güzellikler ile ilgili daha fazla bilgi edinmek istiyorsanız, aşağıda bulunan linklere tıklayarak “Napoli ile ilgili diğer yazılarıma” ulaşabilirsiniz.. ⇓⇓⇓
Napoli Gezinize Avrupa’nın en büyük meydanlarından birisi olan “plebistico” dan başlayabilirsiniz.. Biz böyle yaptık..Meydanın büyüklüğü çok dikkat çekici ; zaman zaman dünyaca ünlü şarkıcı ve grupların konserlerine ev sahipliği yapıyor, yılbaşı eğlenceleri burada odaklanıyor. Meydan adeta bir Açıkhava Tiyatrosu kıvamında..
Paket taşlarla bezenmiş meydan 1808-1815 arasında Napoli kralı olan İmparator Napolyon’un kayınbiraderi Joachim Murat tarafından yaptırılmıştır.. Orijinal meydan tasarımının batı yakasında sütunlardan yarım daire şeklinde bir portico yapı oluşturulmuşken, daha sonra ek olarak Roma’daki Pantheon örnek alınarak San Francesco di Paolo kilisesi 1817’de Ferdinand I tarafından yaptırılmıştır… Kilisenin önünde duran atlı muhafızlar, Kralı III. Charles heykeli ve Charles’ın oğlu Ferdinand I heykelidir..Adeta kilise ve meydanın koruyuculuğuna soyunmuşlardır.
Meydanın doğu yakasında Palazzo Reale ( Kraliyet Sarayı) ihtişamlı ön cephesi ile dikkat çekiyor..Meydanın Kuzey ucunda, kentin hareketli kalbi olan ve fıskiyeler ile şenlenmiş Piazza Trieste e Trento‘yu görmeyi ihmal etmeyin.. Meydanın bazı köşelerinden başınızı kaldırdığınızda Vezüv yanardağını ve Sant Elmo Kalesinin ihtişamı sizi çok etkileyecek..
Böyle büyük bir meydanda “çeşme arıyorsunuz” değil mi ??? 1885 yılında meydanın ortasına ihtişamlı bir çeşme olan “fontana del serino” yapılmış, fakat daha sonra çeşitli nedenlerle kaldırılmıştır…
GEZveGEZ NOTU : Napoli’de bir çok yerden Vezüv yanardağını seyredebilirsiniz.. Bu meydandan seyretmek istiyorsanız en iyi manzara : Kraliyet Sarayı’nın hemen köşesindeki bahçedendir (The Molosiglio Gardens).
İtalya’da neoklasik mimarinin en önemli eserlerinden birisi olan kilise, Piazza del Plebistico meydanında olanca ihtişamı ile gelenleri selamlamaktadır.. Meydanın yapımını başlatan Joachim Murat daha fazla iktidarını sürdüremeyince meydanı tamamlamak ve kilise yapımını planlamak I. Ferdinand’a kaldı ve kral bu kiliseyi tamamladı..
Roma şehrindeki “Panteon” ’dan esinlenerek yapılan kilise, cephede altı sütun ve iki iyon direği ile ihtişamını tamamlar.. Kilisenin her iki tarafında yarım daire şeklinde 38 dor sütunu ile desteklenmiş portico vardır..
Kilisenin iç kısmı daireseldir ve iki yanında sağlı ve sollu şapel bulunmaktadır. Sarayı geçmemesi gereği için, Kilise Kubbesi 53 metre yüksekliğinde bırakılmıştır.. Kilise kubbesinin üst merkezi Panteon gibi açıktır.. Kubbe içi geometrik şekillerle zenginleştirilmiştir.. Dışı gibi sadeliğin ön planda olduğu kilisenin içi, yuvarlak ve dıştaki sütunlara eş sütunlarla süslenmiştir ..Duvarlarda azizlerin heykelleri ve on dokuzuncu yüzyılda yapılan resimlerle süslenmiştir..
Plebistico meydanının doğusunda boylu boyunca uzanan, 1600 yılında şehre hakim İspanyollar tarafından başlatılan bu proje o zamanlar batı dünyasının en prestijli mimarı sayılan Domenico Fontana’ya teslim edildi..
Rönesans tarzında tasarlanan saray, burayı kraliyet ikametgahı olarak kullanmaya karar veren Bourbonlu Charles’ın Napoliyi fethetmesi sonrası genişletildi ve yeni ilaveler yapıldı..1837’de yangında zarar gördü ve restore edildi.. İtalya birliğinde 1919 yılında kütüphaneye çevrildi ve bazı bölümleri müze haline geldi..
Plebiscito meydanına bakan cephesi 169 metre uzunluğundadır.. Cephesinde kolonlar arası pembe renk ile boyanmış duvarlar ve pencere söveleri dikkat çeker.. Binanın tam ortasında bulunan kapı, yanlarındaki ikişer sütün, üstünde yarım balkon ve binanın tepesindeki saat kulesi sarayın güzelliğini arttırmaktadır… Dış cephe üzerinde kronolojik sıralama ile Napoli Krallarının heykellerini vardır… Soldan sağa: Roger Norman, Svevia Frederick II Hohenstaufen, Anjou Charles I, Aragon Alphonse, Charles V, Bourbon Charles III, Joachim Murat ve Victor Emmanuel II. heykellerini görebilirsiniz..
Sarayın bulunduğu blok bir kompleks durumundadır..Bünyesinde; San Carlo tiyatrosu, daha küçük olan Corte Tiyatrosu, turizm ofisleri, meşhur Vittorio Emanuele III kütüphanesine ve en önemlisi de bir müzeye ev sahipliği yapmaktadır..Müzede ispanyol ve Bourbon dönemlerine ait tarihi eserler, dekorlar, duvar halıları ve taht odaları ile zamanın sanatçılarının önemli resim ve freskleri sergileniyor..Burada kraliyet dairelerini, taht odasını, saray şapellerini gezebilir, dönemin ressamlarının yaptığı sanat eserlerini görebilirsiniz.. Ayrıca saray bahçelerini de gezmeyi ihmal etmeyin..
Daha fazla bilgi için müzenin internet sitesine girebilirsiniz http://palazzorealenapoli.it/cms
San Carlo tiyatrosu Kraliyet Sarayına bitişiktir ve onun bir parçasıdır.. Özellikle güney İtalya’da opera dinlenecek mekanlar arasında en iyilerinden birisi olarak gösteriliyor… Bourbon Kralı III. Charles (İtalyanca Carlo III ) yapımını emrettiği için tiyatronun ismi Carlo olarak anılmaktadır.. Aslında burayı önemli kılan şey, 1737 yılında açıldığından günümüze kadar aralıksız olarak Opera gösterileri yapılan “Dünyanın en uzun süreli ve kesintisiz gösteri yapan Opera binası” olmasıdır.
Napoli halkı “Milano’da La Scala varsa, bizde de San Carlo var” diye övünmekte haklıdır, çünkü La scala da dahil olmak üzere İtalya’nın en eski operasıdır.. Yapıldığından bu yana bir çok değişim gösteren binada ilk yıllarında 3285 olan koltuk sayısı 1380 civarına düşürülmüştür..
Dışından çok mütevazi görülen binanın içi adeta bir saraya dönüşmekte, kraliyet ailesine ait bölüm, 184 adet loca, duvar ve tavan süslemeleri ile ihtişamlı bir görüntü vermektedir.. Ayrıca tiyatronun tarihine ve müzikal mirasına adanmış küçük bir müze “Museo Memoria e Musica” tiyatronun içinde bulunmaktadır
İtalya’daki gururumuz Ferzan Özpetek 5 aralık 2012 tarihinde bu binada kendi yorumuyla Giuseppe Verdi’nin “la traviata” operasını sahneye koydu.
Bu tiyatroda programı takip ederek bir gösteri seyredebileceğiniz gibi, ücreti karşılığında turistik bir turda yapabilirsiniz..Tiyatro ile ilgili daha detaylı bilgiyi resmi sitesinden ulaşabilirsiniz https://www.teatrosancarlo.it/
Napoli’nin simgesel bir binasıdır.. Tam bir ortaçağ kalesi görünümündeki bu bina “Maschio Angioino” olarak da bilinir. Castel Nuovo kalesinin inşaatı , 1279’da Fransız mimar Pierre de Chaule’un planına dayanarak Kral “Anjou Charles I” tarafından başlatıldı.. Döneminin en önemli kıyı şehirlerinden biri olan Napoli’yi düşman saldırılarına karşı korumak için çok önemli bir rol oynadığı aşikardır…Kaleye Yeni (Nuovo) adının verilmesinin nedeni; şehirde daha önce Castel dell’Ovo ve Castel Capuano adıyla iki kale bulunması ve bunlardan ayırt edilmesi içindir…
Yamuk düzende yapılmış kalede 5 adet silindirik kule bulunmaktadır. Kulelerden 4 tanesi taş, diğeri ise tüf ile yapılmıştır.. Kale bir hendekle çevrilidir.. Giriş deki iki kule arasına mermerden Roma’da bulunanlara benzetilen zafer kemeri yapılmıştır..Beyaz rengi ile fark edilmesi imkansız olan bu kemeri görmenizi tavsiye ederim.. Mermer işçiliği çok güzel ve insanı kendisine hayran bırakıyor..Bu arada bronz giriş kapısı da görülmeye değerdir..
Kale bugün kültürel etkinliklerin yapıldığı bir yerdir ve aynı zamanda Civico Müzesi‘ne de ev sahipliği yapmaktadır . İkinci ve üçüncü katlarda, “Napoliten Tarih Derneği Kütüphanesi” bulunmaktadır. Kalede göreceğiniz yerler; Palatine Şapeli, Cephane Odası, Baron Salonu, San Francesco da Paola Şapeli, Mahkum odaları ve bugün sergi-kültür etkinlikleri için kullanılan mekanlar sayılabilir..Giriş ücretlidir.
San Carlo tiyatrosu karşısında ve Via Toledo (cadde) üzerinde bulunan 1887-1890 yılları arasında inşa edilen bu alışveriş merkezi Napoli’de görülmeye değer bir yapıdır.. Milano’daki “Galleria Vittorio Emanuele II” alışveriş merkezini anımsatan bina yapımı sırasındaki dönemin kralı Umberto I’in adını almıştır..
Yukardan bakıldığında bir haç şeklinde dizayn edilmiş yapının özellikle 56 metre yüksekliğindeki cam tavanı çok dikkat çekicidir.. Üç kat olarak planlanan binada zeminde alış veriş dükkanları, üst katlarda ofisler vardır.. Bu büyüleyici alışveriş merkezinin özellikle zeminine dikkat edin.. Mozaiklerle ve Burçların Resimleri ile kaplı zeminde burcunuzu bulun ve bol bol fotoğraf çektirin..
Dört adet kapısı olan binanın iç duvarlarındaki pencerelerin ihtişamlı kemerlerini ve duvarlardaki heykelleri, süslemeleri ve kapıların işçiliğini incelemeyi ihmal etmeyin..
Castel Sant’Elmo Napoli ve Napoli Körfezine hakim bir tepede kurulmuş ortaçağ kalesidir ve on altıncı yüzyıl askeri mimarisinin mükemmel bir örneğidir. Zamanında kale’nin yerinde Aziz Erasmus’a adanmış bir kilise vardı. Kuruluşundan yaklaşık 400 yıl sonra, 1329’da Napoli krallarından “Anjou’lu Robert” burayı bir kaleye dönüştürüyor.. Zaman içinde bir çok evrim geçiren kale son olarak 1537 lerde 6 köşeli bir yıldız biçiminde savunma kalesi halini alıyor.. Kalenin adı St. Erasmo Kilisesinden “Ermo” ya kısaltılmış ve en sonunda “Elmo” olarak değiştirilmiştir. Castel Sant’Elmo, 1952’ye kadar askeri bir hapishane olarak kullanıldı. Büyük restorasyon çalışmalarının ardından, 1982’de restorasyonun son halini aldı ve günümüze kadar geldi..
Kale,Napoli şehri ile ilgili sanat eserleri içeren bir müze olan “Museo Napoli Novecento” ‘ya ev sahipliği yapmaktadır. Kaleye çıktığınızda Napoliten işçiliğine özgü pişmiş toprak ve çinilerden yapılmış bir zemine sahip olan küçük Sant’Erasmo kilisesini ziyaret etmeyi ihmal etmeyin..Zamanınız varsa kale kompleksinin hemen yanında bulunan, eski bir manastır olan “Certosa e Museo di San Martino” müzesini mutlaka ziyaret edin
Napoli şehrinin, Vezüv yanardağının ve Napoli körfezinin harika bir manzaraları için kaleye mutlaka çıkın.. Özellikle günbatımı saatlerinde kaleye ulaştığınızda müthiş fotoğraflarınız olacaktır…( Kalede ücretsiz olarak fotoğraf çekebileceğiniz bir teras bulunmaktadır).. Kaleye finüküler ile çıkmanızı tavsiye ederim..F2 veya F3 nolu finüküler hatları kaleye ulaşmaktadır..F3 hattını kullanacaksanız “Galeri Umberto’nun Toledo caddesindeki kapısının karşısındaki sokakta ilk durağı (Augusteo) bulunmaktadır. ( biz bu yolu kullandık).
Napoli’nin tarihi merkezindeki en önemli caddelerinden birisidir. Piazza del Plebistico ve San Carlo Tiyatrosu köşesindeki Piazza Trieste e Trento meydanından başlar ve Piazza Dante’de sonlanır..Yaklaşık 1,3 kilometre uzunluğundaki cadde 1536 yılında İtalyan mimar Ferdinando Manlio tarafından tasarlanmış ve isim olarak Papa Francesco de Toledo’nun adı verilmiştir..
Bir bölümü trafiğe kapalı olan cadde çok sayıda; dini, anıtsal bina , meydan ve saray barındırmaktadır.. Ayrıca alışveriş yapmayı sevenler için çok çeşitli ürünlerin satıldığı dükkanlar, mağazalar, butikler, bulunmaktadır. Cadde üzerinde ve çevre sokaklardaki restaurantlarda Napoliten mutfağının eşsiz lezzetlerini tatma imkanınız vardır.
Cadde üzerindeki “Toledo Metro İstasyonu” ’nu özel bir yere koymak gerekmektedir..2012 yılında Avrupa’da en güzel metro istasyonu seçilen istasyon yapımı sırasında cadde daha farklı bir havaya bürünmüştür..
Son yıllarda ekim ayında düzenlenen “Naples Buskers Festival” sırasında sokak sanatçıları caddeye renk katmaktadır..
Toledo caddesi üzerinde bulunan bu metro istasyonu gerçekten bir sanat galerisi gibidir..Bu metro istasyonundaki mozaiklere, ışık oyunlarına, süslemelere hayran kalacaksınız.. İspanyol mimar Oscar Tusquets Blanca tarafından “ışık ve su teması” ile tasarlanan istasyon Napoli metrosunun 1 nolu hattında 2012 yılından beri hizmet vermektedir.. Aynı yıl İngiliz Daily Telegraph tarafından Avrupa’nın en güzel metro istasyonu ilan edilmiştir..Metroya kullanmayacaksanız bile bu güzel istasyonu görmek için girmeyi ihmal etmeyin..
Piazza del Plebistico Meydanın’dan Via Toledo üzerinden Centro Storico’ya doğru ilerlerken sol tarafta kalan mahalle “Quartieri Spagnoli” yani İspanyol Mahallesidir.
16. yüzyılda napoliten nüfusun isyanlarını bastırmak için gelen İspanyol askerlerinin barınması amaçlı geçici olarak inşaa edilmiş bir mahalledir ve adını buradan almaktadır. Ne yazık ki, yıllar boyunca suç haberleri ve kötü olaylarla ilişkilendirilen mahalle son yıllarda bu bölgede başlayan yavaş ama ilerici bir rehabilitasyon süreci sayesinde ikinci bir hayat yaşıyor.
Napoli’nin en eğlenceli, bir o kadar da dar sokaklarını barındıran mahalle beş-altı katlı eski apartmanlar, balkonlardan sarkan yeni yıkanmış çamaşırlar, daracık sokaklardan hızla geçen minik motorlar ve kirli duvarlarıyla farklı bir kültür sunmaktadır.. Aslında İstanbul Tarlabaşı’nın daha derli toplu hali diyebiliriz..
Napoliten lehçesinin daha çok hissedildiği mahalle 800.000 m2 alanı kapsıyor ve 14.000 civarında nüfusu barındırıyor. Halkı fakir, suçluluk oranı oldukça yüksektir… Gerçek ve farklı Napoli’yi görmek isteyebilirsiniz, ama siz yine de dikkatli olun..!!
Maradonasız bir “Quartieri Spagnoli” olabilir mi ? 1990 yılında mahalledeki bir duvara çizilmiş Diego Armando Maradona resmi zamanla yıpranmış ve mahallenin katkıları ile yenilenmiştir..Son halini görebilmeniz için konumunu da gönderiyorum..
Napoli’nin tam kalbinde bulunan tarihi merkez (Centro Storico) 17 km2 büyüklüğü ile İtalya’da bulunan bir çok şehirden açık ara öne çıkıyor. Nerdeyse 3000 yıllık tarihi geçmişi ile şehrin ilk tarihi çekirdeğini temsil etmektedir. Orijinal Yunan şehri olan “Neapolis” burada kurulmuştu ve halen o eski zamanlardaki dar sokakları burada görebilirsiniz..
Centro Storico’da Antik meydanlar, 200’den fazla kilise, freskler, dünyanın en önemli müzelerinden bazıları, yeraltı turları, Napoli Sütunları, greko-romen kalıntıları, metro istasyonları, tipik Napoliten sokakları, alışveriş dükkanları, cıvıl cıvıl bir kalabalık ve otantik popüler bir atmosfer sizi bekliyor.
Spaccanapoli o dönemlerin en bilinen Yunan sokaklarından biriydi, şimdi “centro storico” nun kalbi konumundadır..Spaccanapoli-Şehri Bölen anlamını taşımaktadır ve sokağa Napoli tepelerinden baktığınızda gerçekten sanki bıçak ile bölünmüş bir görüntü sizi karşılar.. Bu sokak şimdi spaccanapoli ismini taşımasada Piazza Gesu Nuova’dan başlayıp doğuya doğru Via Benedetto Croce ve Via S. Biagio dei Librai ile devam eder ve Napoli Katedrali’ne döner..
Şimdi Napoli’nin Kalbine herhangi bir noktadan veya bizim gibi Via Toledo üzerindeki Piazza Gesu Nuova meydanından girebilir ve büyülü tarihi şehir merkezinin güzelliklerine kendinizi bırakabilirsiniz..
Gesù Nuovo Meydanı Napoli Tarihi Şehir Merkezi’nin sembolik meydanlarından birisidir. Yüzyıllarca şehrin batı girişinin kapısı konumunda kalmıştır. Adını meydanda bulunan kiliseden almaktadır. Meydanın çevresinde önemli binalar vardır. Batı tarafında iki saray Pandola ve Pignatelli di Monteleone bulunur..Gesù Nuovo Kilisesi ve Santa Chiara Kompleksi meydanın en önemli iki yapısıdır.. Meydanın ortasındaki “Immaculate Virgin Sütunu” altındaki çeşme ve en üstteki Meryem heykeli ile çok dikkat çeker..Gesu Nuovo kilisesinin yanlarında, şimdi birer Lise olan iki anıtsal yapı vardır : ” Genovesi Lisesi” olan Cemaat Sarayı ve “Eleonora Pimentel Fonseca Lisesi” olan Professa Sarayı.
Meydana ismini veren kilisedir. 1470 yılında Salerno prensi Roberto Sanseverino emriyle Sanseverino sarayı olarak inşaa edilmiş, yıllar itibariyle yapılan değişimler sonrası 1597 yılında kilise olarak ibadete açılmıştır..
Kilisede meydana gelen en önemli olaylardan birisi ; İkinci Dünya Savaşı’nda bir bombardıman sırasında orta nefin tavanına bir bomba düşmesi ve mucizevi bir şekilde patlamamasıdır.. Bugün bomba kilisenin içinde sağ koridora bitişik olan Saint Giuseppe Moscati’ye adanmış odalarda bulunmaktadır..
Barok tarzda dizayn edilmiş ve 11 şapelin bulunduğu kilisenin içinde bir çok ressamın eserleri vardır.. Bundan dolayı kilisenin içini gezmekte fayda vardır. Kilisenin tabanına baktığınızda birtakım armalar ve yazılar bulacaksınız.. Bunlar bazı ailelerin mezarlarıdır ve kiliseye para verip (bir nevi sponsor) isimlerini yazdırmaktadırlar..
Dış cephesi eşi benzeri olmayan türdendir.. Kilisenin Cephesi, duvardan dışarı doğru çıkan ufak piramitlerden oluşmaktadır.. Bu piramitlerin üzerinde de küçük semboller vardır..2010 yılında bilim adamları bu sembollerin Aramice (İsa’nın da konuştuğu antik dil) harfler olduğunu ve hepsinin bir notaya karşılık geldiğini bulmuşlar. Bu notalar sağdan sola ve aşağıdan yukarı doğru okunduğunda 15 dakikalık bir müzik ortaya çıkmış.. Bu besteyede “enigma” adını vermişler…Gittiğinizde dış cepheyi birde bu gözle seyretmeye başlayın..
Kilise ile ilgili daha detaylı bilgi için http://www.gesunuovo.it/ linkini tıklayabilirsiniz.
Napoli Tarihi Şehir Merkezindeki bir çok sütun vardır ve Tarihi Şehir Merkezinde bulunan bu 3 adet sütun “Kutsal Üçlü” olarak bilinmektedir… Dikildiği yıllarda ve sonrasında bu sütunların Napoli halkını “veba” salgınları başta olmak üzere bir çok felaketten koruduğuna inanılmıştır..
Şimdi, “Kutsal Üçlü” diye adlandırılan sütunları sırasıyla tanıyalım..
Gesu Nuova meydanının merkezindeki bu kule yerinde ilk önce 1702 yılında Lorenzo Vaccaro tarafından İspanyol kralın kenti ziyaretini kutlamak için 1705’de inşaa edilen Philip V’in atlı heykeli vardı…İki yıl sonra 1707’de Avusturyalı birlikler Napoli’yi işgal ettikten sonra yıkılan heykel yerine Giuseppe Genuino tarafından tasarlanan kule 1747-1750 yılları arasında yapılmıştır…Her yıl 8 Aralık’ta kulenin en üstünde bulunan meryem ananın elindeki çiçeğin değişimi için bir tören düzenlenir.. Bu tören sırasında bir itfaiyeci bu değişimi gerçekleştirir… Sütunun altında görülmeye değer Monteoliveto Çeşmesi vardır…
1655 yılında Napoli’de büyük bir veba salgını olmuş, şehrin yarı nüfus ölmüş ve salgın nedeniyle bu sütün dikilmiştir. San Domenico Maggiore meydanında, aynı isimli kilise önünde bulunan bu sütun 1656-1737 yılları arasında tamamlanmıştır.. Sütun, Cosimo Fanzago, Francesco Antonio Picchiatti ve Domenico Antonio Vaccaro olmak üzere üç mimarın elinden geçmiştir.. Kronolojik olarak San Gennaro Sütunundan sonra yapılmıştır..26 metre yüksekliğindeki yapı üç kademeden oluşmakta, dörtgen bir tabanda yükselmekte ve en tepesinde San Domenico’nun bronzdan heykeli bulunmaktadır..
Bu bölgedeki Kutsal Üçlü sütunların en eskisidir..1631 yılında Vezüv Yanardağı’nın harekete geçmesi ve bu olaydan zararsız olarak kurtuluş adına dikilmiştir…Riario Sforza meydanında bulunan 24 metrelik sütun Napoliten Barok’un belki de en büyük mimarı Cosimo Fanzago’nun eseridir..1636-1650 yılları arasında tamamlandı.. dörtgen sütundan oluşur. Üstte bronzdan yapılmış San Gennaro heykeli durmaktadır..
Santa Chiara Napoli’de şehrinin en önemli ve en büyük manastır kompleksidir. Bu anıtsal kompleks, Kral Roberto D’Angiò ve eşi Sancia di Maiorca’nın iradesi ile 1310 ve 1328 arasında inşa edildi. Aslında Kral bu kompleksi çok sevdiği eşine ithaf etti..Napoli’nin tarihi merkezinde bulunan Santa Chiara’nın anıtsal kompleksinin içinde; Santa Chiara Kilisesi, Manastır alanları, Opera Müzesi, Roma arkeolojik alanı (hamamlar), Kütüphane ve Kilise yanında Çan kulesi bulunur. Via Benedetto Croce üzerinde girişi olan kiliseye giriş ücretsizdir..Kompleksin diğer yerlerine giriş için ücret ödenmektedir.
Santa Chiara Kilisesi : Gotik formlarda dizayn edilmiş kilisenin basit dikdörtgen prizma şeklinde bir yapısı vardır.. Üçgen çatı ve yeşil kaplı yüzeyi uzaklardan, tepelerden bakıldığında bile dikkat çekmektedir.. Giriş kapısının üstündeki gül penceresi dış cephenin tek süsüdür…İçinde tek nef ve on adet şapel barındırmaktadır.. 1742 yılında kilise, mimar Domenico Antonio Vaccaro tarafından değişikliğe uğradı. Görkemli kaplamalar komplekse barok bir görünüm kazandırdı.. II. Dünya savaşında 4 Ağustos 1943’te kilise hava bombardımanıyla neredeyse tamamen yok edildi. Daha sonra orijinal gotik stiline göre restore edildi ve 10 yıl sonra yeniden ibadete için açıldı.
Santa Chiara Manastırı : Domenico Antonio Vaccaro tarafından oluşturulan manastır, ziyaretçileri etkilemeye aday bir yerdir….Özellikle bahçesi insanı içine çekmektedir.. Bahçenin çevresinde 64 sütun ile oluşturulmuş bir portico vardır.. Özellikle majolika seramikler ile süslenmiş sekizgen bahçe sütunları, oturma bankları bir ömre bedeldir.. Bahçe peyzajı Vaccaro tarafından yeniden dizayn edilmiş ve majolika seramiklerle yapılan süslemeler bahçeyi bir şaheser haline dönüştürmüştür.. Manastırın çıkışında napoliten beşik odasını ziyaret etmeyi ihmal etmeyin.. Manastırın belli bölümleri kongre, toplantı, düğün v.b. aktiviteleri için kullanılabilmektedir..
Manastır kompleksi ile ilgili daha detaylı bilgiye http://www.monasterodisantachiara.it/ adresinden ulaşabilirsiniz.
Spaccanapoli’de Santa Chiara Kompleksinden sonra karşınıza çıkacak ilk meydandır.. San Domenico Maggiore Kilisesi ve San Domenico Sütunu bu meydanın en önemli yapılarıdır.. Meydanın çevresini saraylar süslemektedir.. Bunlar ; 1688 depreminden sonra yeniden inşa edilen 15. yüzyıl yapım tarihli Palazzo Petrucci, 16. yüzyılda inşaa edilmiş Palazzo di Saluzzo Corigliano ve yapımına 1766 yılında başlanan Casacalenda Palazzo di Sangro’dur.. Meydanın köşesindeki Sant’Angelo a Nilo Kilisesi, girişleri meydanın arka sokaklarında olan San Domenico Maggiore Müzesi ve Manastırı, ayrıca San Domenico Maggiore Kilisesinin yanından girilen bir ara sokakta bulunan Sansevero Şapeli Müzesi görülmeye değer yerlerdir.
Hemen yanındaki Manastırıyla birlikte Gotik-Angevin mimarisinin muhteşem bir örneği olan Kilise, hem tarihi hem sanatsal hem de kültürel açıdan şehrin en büyük ve en önemli dini komplekslerinden birisidir.. Ayrıca komplekse Doma Müzesini de ilave ettiğimizde değeri daha da artmaktadır.
Kilise, Anjou II. Charles’ın emri ile 1283-1324 yılları arasında tamamlandı.. Tarihi sürecinde bir çok yenileme geçirse de en esaslı yenileme Vaccaro tarafından gotik yapının barok etkilere dönüştürülmesi ile oldu.. Kilise, yan şapellere sahip üç nefli bir Latin haç planına sahiptir ve sanat eserleri bakımından çok zengindir.. İçinde, şapellere oyulmuş cenaze anıtları ve sunaklar, Pietro Cavallini’nin önemli freskleri ve Carvaggio ile Tiziano’nun önemli eserlerinin kopyaları (orijinalleri Capodimonte Müzesinde) gibi ilk rönesans eserlerini bulabilirsiniz. Lahitlerinde bir çok Anjou hanedanlığından insan yatmaktadır ve 13.yy’da Aziz Thomas Aquanis ile konuştuğu iddia edilen haç da bu kilisede bulunmaktadır.
Kiliseye bitişik olan manastır 3 katlıdır ve burada; büyük yemekhane, küçük yemekhane, bölüm odası, kütüphane , koridor ve Aziz Tommaso hücresini gezebilirsiniz..Kilise ve Manastırı ücretsiz olarak gezme imkanınız vardır.
Bu anıtsal kompleks ayrıca Napoli’nin en önemli müzelerinden birisini de barındırmaktadır..Kompleksin müze bölümü için daha detaylı bilgiyi https://www.museosandomenicomaggiore.it sitesinde bulabilirsiniz…
Nil’i simgeleyen eski bir alegorik heykelin adı verilen bu küçük kiliseyi San Domenico Maggiore meydanın bittiği sağ köşede bulacaksınız.. Koyu Pembe dış boyası ile dikkat çeken bu roma Katolik kilisesi Asil Rinaldo Brancaccio tarafından on dördüncü yüzyılın sonlarında inşaa edilmeye başlatıldı. Rönesans ve geç Barok’un bir karışımı olan binada Pisa ve Floransa’dan birçok sanatçı çalıştı ve heykellerini bıraktı.. Bunlardan en önemlisi Donatello ve Michelozzo tarafından yapılan Kardinal Brancacio Lahitidir. Ayrıca Marco Pino’nun 1573 yılında yaptığı Saint Michael Archangel tablosunu mutlaka görün..
Piazza San Domenico Maggiore Meydanı civarındaki en önemli yerlerden birisi Sansevero Şapeli’dir. Dünyada en çok ziyaret edilen heykellerden biri olan Giuseppe Sanmartino’nun “Örtülü Mesih” (Cristo Velato) bu şapele çok farklı bir hava katmaktadır.. Heykeli gördüğünüzde Hz. İsanın yüzünde bulunan tülün heykel sanatı ile nasıl icra edildiğine şaşıracak, hayretler içinde kalacaksınız.. Heykel sanatının zirvesi kabul edilen bu heykel dışında şapelde otuz civarında sanat eseri bulunmaktadır.. Bunlardan en önemlileri Francesco Queirolo’nun Disinganno (Hayal Kırıklığı), Antonio Corradini’nin Pudicizia (Alçakgönüllülük) heykelleridir.. Bu arada Francesco Maria Russo’nun 1749’da yaratıldığından beri dokunulmadan kalan renkli tavan fresklerine ve taban döşemesine dikkat çekmek istiyorum.. Bodrum katındaki “Anatomical machines” isimli iki esrarengiz iskelete de bakabilirsiniz..
16. yüzyılın sonlarında di Sangro ailesinin mezarlarını barındırmak için inşa edilen şapele, 1749 ve 1766 yılları arasında “Prens Raimondo di Sangro” tarafından iç mekanı süslemek için görevlendiren sanatçılar mevcut barok halini vermiştir.. Özellikle yaz aylarında şapele rezervasyon yapmadan giremezsiniz..
Daha fazla bilgi ve rezervasyon için https://www.museosansevero.it şapelin orijinal sitesini tıklayabilirsiniz..
“Sant’Angelo a Nilo” Kilisesinden 20 metre ilerlediğinizde sol tarafta Via Nilo ( Nil Sokağı) başında heykeli göreceksiniz.. Tanrı Nil heykeli yada “Napoli’nin Bedeni” olarak tanımlanan bu heykelin İki bin yıl öncesine dayanan bir tarihi vardır. O dönem Napoli’de, çoğunluğu tüccarlardan oluşan ve Mısır’dan gelen büyük bir Mısırlı topluluk vardı.. Bu topluluk belki varlıklarının belirtisi olarak M.S. 2. yüzyılda bu heykeli yaptılar…Heykelin Nil nehrini ve ülkelerinin refahını temsil etmesini amaçlamışlardı…
Heykel günümüze gelinceye kadar bir çok macera yaşadı.. Bir ara kaybolan ve uzun bir dönem ortada olmayan heykel 1476 yılında bir kazı sırasında bulundu.. Fakat bir sorun vardı : heykelin başı ortada yoktu.. Bu nedenle bir dönem cinsiyeti belli olmadığı için kadın kabul edildi, kucağındaki bebeği emzirdiği düşünüldü ve heykele “Napoli’nin Bedeni” adı verildi…1657’de heykelin gövdesine sakallı bir adam başı eklendi, daha sonra da sağ altına bir sfenks..Bu defa 1953’de sfenksin başı çalındı, ancak 2013 yılında Avusturya’da bulunup tekrar yerine monte edildi..
Bu gün Bartolomeo Mori tarafından yapılan kaidenin üzerinde heykel son halini almıştır…Heykel bütünüyle Nil nehrinin Tanrısallığını simgeler…. Bu yarı çıplak yaşlı adamın, ayaklarında başı olmayan mısır topraklarını anımsatan bir timsah, sol kolununun önünde sfenks, sağ elinde bereket timsali olan bir yaratık vardır.
Napoli’nin tarihi merkezinin kalbinde Nilo heykelinin tam karşısında yer alan bu cafe-bar adeta Maradona’nın bir tapınağıdır…Maradona sevgisi’nin geldiği son nokta olarak tanımlanabilir.. İçerdeki tüm duvarlar Maradona resimleri ile doludur..
Barın en ilgi çekici noktası duvarda asılı bulunan minik bir şapeldir..Bu minik şapelin üzerinde Maradona’nın resmi dışında, futbolcunun saç telleri ve bir şişenin içinde Napoli’den ayrıldıktan sonra ağlayan taraftarların gözyaşları bulunmaktadır…
Bu sokak da yüzyıllardır devam eden bir gelenek hala etkisini devam ettiriyor..Geçmiş de bu sokak da dönemin ustaları el yapımı pişmiş topraktan figürler yaparlardı.. Özellikle Hz. İsa’nın doğumunun tasvir edildiği (beşik figürleri) bir çok figür yapılır, halka sunulur ve Noel Günlerinde sokak dolup taşardı.. Yıllar geçse de sokak bu özelliğini hiç yitirmedi.. Tek farkla, şimdi sadece “beşik figürleri” yapılmıyor : Ünlü sanatçıların figürlerinden, sporculara, evlere, yeldeğirmenleri, şelaleler, hayvan figürleri, çeşitli mesleklerin heykelciklerine….Kısacası, binlerce pişmiş topraktan yapılmış figürü bu sıradışı sokaktaki dükkanlarda bulabilirsiniz..
Sokak ismini hemen yanındaki “San Gregorio Armeno Kilisesi” ‘nden almıştır.. Kilisenin çan kulesi sokak ortasında bir kemerle Via Tribunali caddesine geçit vermektedir..Bu sokak “San Gregorio Armeno” ismi dışında, “Noel Sokağı” ve “San Liguoro” olarak ta anılmaktadır.
Spaccanapoli’ye paralel olan Via dei Tribunali Napoli eski şehir merkezi’nin en ünlü ve karakteristik caddelerinden birisidir.. Batı ucunda San Pietro Majella Kilisesi ve Napoli Müzik Konservautarından başlayıp, diğer ucunda ismini aldığı Napoli di Tribunali (Adliye Sarayı) ‘de sonlanan cadde yaklaşık 1 kilometre uzunluğundadır..
Bu tarihi caddeyi üzerindeki; Kiliseler, Şapeller, Saraylar, Napoli Katedrali, San Gennaro Müzesi, Pio Monte della Misericordia, Noel Sokağı girişi, sanat eserleri dükkanları, Alışveriş ve Yeme-İçme mekanları süslemektedir.
Şehrin ana katedrali (duomo) olan bu yapı; 1285’de Anjou I. Charles tarafından başlatılmış, II. Charles devam ettirmiş ve Anjou Robert zamanında (1309) tamamlanmıştır…
Katedral üç farklı isimle bilinmektedir ; “Duomo di Napoli”, “Santa Maria Assunta Cattedrale”, ayrıca kentin koruyucu azizi olan Gennaro’dan dolayı “Cattedrale San Gennaro Cattedrale” …
Katedralin isimlerinden birisini armağan eden Gennaro Napoli’nin korucu azizidir ve şehirde ismi çok ön plandadır. Gennaro M.S. 305 yılında Napoli’de öldürülmüş , cesedi yıllar sonra katedrale taşınmıştır.. Gennaro’nun kemikleri dışında Katedralde kendisine ait 2 tüp kanı mevcuttur.. Bu kanın Gennaro öldürüldükten sonra Eusebia adlı bir kadın tarafından toplandığı rivayet edilir. Kilise, kurutulmuş kanın genellikle mucizevi olarak sıvılaştığı 19 Eylül, 16 Aralık ve Mayıs ayının ilk Cumartesi günü yılda üç kez olmak üzere törenler düzenlenir.. Bu tören sırasında Gennaro’nun kanı sıvılaşmazsa, efsaneye göre Napoli’de felaket olacağı düşünülür..
Avrupadaki diğer kentlerdekinin aksine; etrafı evlerle, dar sokaklarla sarmalanmış katedralin çevresi geniş bir açıklığa sahip değildir. Neo-Gotik ön cephe 1905’te tamamlanmış ve pırıl pırıl bir görüntüsü vardır.İç cephede 15 m genişlik, 100 m. uzunluğa sahip olan kilise özellikle tavandaki işçilik ile göze batar..Ahşap tavandaki müthiş işçiliğe ve Vaftiz alanındaki 4. yüzyıl mozaiklere dikkat edin.. Ama kilisenin içinde mutlaka ziyaret etmeniz gereken yer , San Gennaro Şapelidir.. Burada freskler, barok işçilikler, kutsal emanet olan kafatası ve sıvılışan kan, 14. yüzyıldan kalma gümüş büst kaçırılmaması gereken yerlerdendir.. Bodrum katdaki “cripta di San Gennaro”’yu da ziyaret etmenizi öneririm..
Daha fazla bilgi için https://www.chiesadinapoli.it/ sitesini ziyaret edebilirsiniz..
Museo del Tesoro di San Gennaro yani kısa adıyla “San Gennaro Müzesi, son yedi yüzyıl boyunca Napoli koruyucu azizine verilen birçok hediyeyi koruyan küçük bir müzedir. Duomo’nun hemen yanında San Gennaro Kraliyet Şapelinin altında olan müze çeşitli fonların katkısı ile 2003 yılında açılmıştır.. Müzede; mücevher, heykel, büstler, gümüş mobilyalar, özel kumaşlar ve çok değerli resimlerden oluşan harika eserler, kısacası “gerçek birer hazine topluluğu” sergilenmektedir.. Kuyumcu Matteo Treglia’nın Piskopos için elmas, yakut, zümrüt kullanarak yaptığı başlık “başyapıt” niteliğindedir.. Müzeyi ziyaret ederek San Gennaro’nun Kanını içeren iki ampulün Büyük sunakta tutulduğu “Kraliyet Şapeli” nide ziyaret etmiş olursunuz.
Müze ile ilgili daha fazla bilgi için https://museosangennaro.it internet adresini tıklayabilirsiniz..
Via Tribunali Caddesi üzerinde San Gennaro Sütunu’nun tam karşısında bulunan 17. yüzyıldan kalma bu bina dışarıdan bir şeye benzememekle birlikte aslında çok özel bir kompleksdir.
Binada 1602 yılında Napolili asil gençlerin kurduğu vakıf-hayır kurumu hala faaliyetlerine devam ediyor, muhtaçlara destek oluyor ve bununla birlikte, aynı zamanda Napoli’nin en ilginç müzelerinden birisine ev sahipliği yapıyor.
Anıtsal kompleksin oluşturulduğu çeşitli odalarda, özellikle on yedinci yüzyılın Napoliten sanatının çeşitli örneklerini görebilirsiniz. 17.000’den fazla kitaba sahip kütüphane, zamanında valiler toplantısına ev sahipliği yapan odalar, çağdaş sanat bölümü yanında Andrea Vaccaro, Luca Giordano, Francesco De Mura, Massimo Stanzione ve Mattia Preti gibi sanatçıların resimleri duvarları süslemektedir..
Monte della Misericordia’nın Napoli’yi ziyaret eden turistler tarafından çok iyi bilinmesinin ve sevilmesinin nedeni şüphesiz harika şapeli. Bu küçük barok mücevher içinde bir çok sanatçının eserleri vardır. Ama en önemlisi dünyaca ünlü sanatçı Caravaggio’nun tablosu : Le sette opere di Misericordia (Merhametin 7 eseri)
Sanatçının ana sunak üzerinde bu eseri Napoli’deki üç resminden birisidir. Bir çok sanatçı tarafından “Napoli’deki en değerli tablo” olarak kabul edilen eser 3,9 x 2,6 boyutları ile ciddi bir etki yaratmaktadır.. Bu eseri görmek için bile komplekse girebilirsiniz.
Müze ile ilgili daha fazla bilgi için https://www.piomontedellamisericordia.it/ internet adresini tıklayabilirsiniz..
Tribunali caddesinin (doğu) ucunda bulunan, Napoli’nin Castel dell’Ovo’dan sonra en eski ikinci kalesidir… Zamanında şehir surlarının Capua şehri gidişi yönünde kurulduğu için bu ismi almıştır..1140 yılında Napoli Krallığı’nın ilk hükümdarı olan Sicilya II. Roger’ın oğlu II. William tarafından kraliyet konutu olarak inşa edilmiştir. Şimdi Napoli Adalet Sarayına ev sahipliği yapmaktadır..
Bu gün için kalenin; Mermer Büstler Salonu , Cappella della Sommaria, Temyiz Mahkemesi Salonu, Fontana del Formiello gibi bölümlerini ücretsiz olarak gezebilirsiniz..
Tribunali caddesi üzerinde Piazza San Gaetano meydanında bulunan Limone mağazası Limoncello tadabileceğiniz veya satın alabileceğiniz en iyi yerlerden bir tanesi. Ücretsiz tadım yapabilir veya dükkanın önünde San Gaetano heykeline karşı içeceklerinizi yudumlayabilirsiniz…
Limone ve Limoncella ile daha fazla bilgi için http://www.limoncellodinapoli.it/limoncello-naples/
Tribunali caddesinin batı ucunda bulunan bu kompleks “San Pietro a Majella” olarak bilinmektedir.. Bu kompleksde kilise aktif olarak varlığını sürdürmekte, kompleksin diğer yerleri ve manastır “Napoli Müzik Konservatuarı” olarak kullanılmaktadır.. Konservatuar; Alessandro Scarlatti, Pergolesi, Domenico Cimarosa, Rossini, Bellini ve Donizetti gibi Napoli’de yaşayan ve çalışan bestecilerin hayatlarına ve müzikal prodüksiyonlarına ilişkin etkileyici bir el yazmaları kütüphanesine ve bir müzeye ev sahipliği yapmaktadır..
Napoli Müzik Konservatuarı’nın hemen yanından Ulusal Arkeoloji Müze’sine giden caddedir. İsmini cadde sonundaki kiliseden almıştır…Cadde üzerindeki, mağazalar, zarif binalar, kafeler, sanatçı atölyeleri ile sanat eserlerinin satıldığı dükkanlar ilginizi çekebilir..
Bellini meydanı bu caddenin en önemli duraklarından birisidir.. Akşamları gençler ve üniversite öğrencileri için buluşma yeri niteliğindeki bu meydan kafeler ve restaurantlarla çevrilidir.. 17. yüzyıldan beri var olan bu meydan irili ufaklı saraylarla çevrilidir.. Bir köşedeki Felsefe Fakültesi Kütüphanesi, meydan merkezindeki Vincenzo Bellini heykeli dikkat çeken yerlerdir.. Ancak meydanın en karakteristik eseri Antik Yunan kenti Neapolis’in eski batı duvarlarının yeraltı kalıntılarıdır. Meydanın alt bölümünde kalan bu kalıntıları tepeden izleyebilirsiniz..
Kısa adı MANN olan “Museo Archeologico Nazionale di Napoli” İtalya’nın en birikimli ve en güzel müzelerinden birisidir. Napoli’de mutlaka görmeniz gereken yerlerden olan bu eşsiz müze, 18. Yüzyılda Kral II. Charles tarafından yaptırılmıştır. Napoli Ulusal Arkeoloji Müzesi, dünyanın en iyi Roma ve Yunan antikalarına ev sahipliği yapmaktadır.
Şu anda müzeye ev sahipliği yapan bina, 1585 yılında “süvari kışlası” olarak inşa edilen “Palazzo degli Studi” ‘dir..Binada 12.650 m2 sergileme alanı mevcuttur…Müze 3 bölümden oluşmaktadır : Farnese, Pompeian ve Mısır koleksiyonları.. Burada bulunan eserlerin büyük bir kısmı Pompeii, Herculaneum ve yakınlarındaki kazı alanlarından çıkartılmıştır.. Bu arkeolojik alanlardan çıkarılmış mozaik ve freskler görülmesi gereken muhteşem eserlerdir.. Bu kadar canlı koleksiyonlar harika bir izlenim yaratmaktadır…
Müzenin en ilginç bölümü “Pompeii’deki Roman Erotica koleksiyonu” dur.. Gabinetto Segreto adındaki bu erotik sanat koleksiyonu ikinci katta sergilenmektedir. Günümüzde hala kült sayılabilecek pek çok erotik konu o zamanlarda resmedilmiş, heykelleştirilmiş ve çok farklı kompozisyonlarda işlenmiştir..
Napoli Ulusal Arkeoloji Müzesi ile ilgili daha fazla bilgi için https://www.museoarcheologiconapoli.it/en/ internet sitesini tıklayabilirsiniz..
Bu kale, Piazza del Plebistico Meydanına 1 km. mesafede, Napoli Körfezi’nde yer almaktadır. Eskiden sahilde küçük bir adayken (Megaride Adası) deniz doldurulup ince bir yol ile karaya bağlanmış bir yarımadanın üzerinde yükselen bu küçük kale Napoli’nin en eski kalesidir..
Ovo İtalyanca Yumurta demektir ve kalenin adı Orta Çağ’da geleceğin büyük bir büyücüsü ve tahmincisi olarak ünlenmiş olan Romalı Şair Virgil hakkında bir efsaneden gelmektedir.. Efsanede Virgil, inşaat sırasında surları desteklemek için temellere büyülü bir yumurta koymuştur. Bu yumurta kırılırsa, kalenin yıkılacağına ve Napoli için bir dizi felaket meydana geleceğine inanılmıştır.. 1282 yılında tamamlanan kaleye giriş ücretsizdir.
Günümüzde sergi ve konserlerin düzenlendiği ve “şehir müzesi” nin olduğu bir mekandır. Kalede gümüş, bronz eserlerin yanı sıra tablo ve 15. yüzyıla ait freskleri görülmeye değerdir.
Çok ilginç bir merdiven yapısı bu binayı sıra dışı yapmaya yetiyor.. Napoliten barok mimarisinin ustalarından Gaetano Sanfelice tarafından tasarlandığı düşünülen, Kartal Kanatlarını andıran binanın yapımı 1738’lerde başlıyor..Binayı 1700’lerin sonunda satın alan Tommaso Atienza’ya verilen (Tom Spagnolo) takma adla adlandırılan Palazzo dello Spagnolo,birkaç kez el değiştiriyor ve sahipleri tarafından restorasyon, tamir ve yenilemeler yapılıyor.
Bir çok filme set olan bu bina şu anda, usta kuklacı Bruno Leone tarafından işletilen Guarattelle Enstitüsü’ne de ev sahipliği yapmaktadır. Bu saraya 200 m. mesafede benzer merdivenlere sahip bir bina daha vardır : Palazzo San Felice. Zamanınız varsa onu da ziyaret edebilirsiniz.
Burası Roma döneminde, senatörlerin ve zengin şövalyelerin villalarını inşa ettiği en lüks ve ünlü alanlardan biriydi. Pausilypon Arkeoloji Parkı; konut, bahçeler, kaplıcalar, gösteri alanları ve deniz üzerindeki liman tesisleri de dahil olmak üzere doğa ile uyum içinde tasarlanmış mimarinin en iyi örneklerinden birisidir .
Bu Arkeolojik park 2009 yılında açılmıştır ve ziyaretçiler parka 770 metre uzunluğunda Grotta di Seiano tünelinden geçip Roma döneminden kalmış, bazı kısımları ayakta olan bir antik kente ulaşır. Bu alanda küçük bir Odeon, Roma Villası , Termal Hamamları, Tiyatro alanlarını ve deniz kenarındaki Palazzo degli Spiriti görülebilecek yerler arasındadır….
Şehrin bir bölümü zaman içinde depremler ve heyelanlar ile denize doğru kaymış, bazı eserler suların içinde kalmıştır.. Arkeoloji parkının hemen yanında bulunan iki adacıktan (Gaiola Adaları) dolayı burası günümüzde “The Gaiola Underwater Park” olarak anılmaktadır.. Denizaltındaki antik eserler özellikle dalgıçların ilgisini çekmektedir.
Buraya kadar geldiyseniz yakındaki ortasında krater olan ve anakaraya bir taş köprü ile bağlı bulunan Nisida Adasına göz atabilirsiniz..
Napoli’de gezdiğimiz, gezebileceğiniz hemen hemen her yeri anlatmaya çalıştım.. Bu şehirde yeterince zamanınız varsa, YAKINLARDA 3 yer daha önereceğim..Gidin, görün, keyif alın..
CASERTA KRALİYET SARAYI : Bourbon hanedanından Napoli Kralı III. Charles’ın emriyle yaptırılmış eski kraliyet ikametgâhıdır… Onsekizinci yüzyılda tamamlanan saray yapıldığında Avrupa’nın en geniş yapısıydı. 1997 yılında; Kraliyet Sarayı, Saray Parkı, Vanvitelli Su Kemeri ve San Leucio Kompleksi (İpek üretim Yeri) Unesco tarafından Dünya Kültür Mirası Listesine dahil edilmiştir. Sarayın Napoli’den uzaklığı 32 km.’dir.
CAPUA AMFİTİYATROSU : Romalılar tarafından inşa edilen ilk amfitiyatro olduğu söylenmektedir. İtalya’daki ilk ve en ünlü gladyatör okulu burada bulunmaktaydı…Daha önemlisi Capua, Spartacus’un yaşadığı ve MÖ. 73’de isyanı çıkardığı yerdi.. Capua Amfitiyatrosu büyüklük olarak Roma Kolezyumum’dan sonra ikinci sırada gelmektedir ve Napoli’den uzaklığı 33 km.’dir.
POZZUOLİ FLAVİAN AMFİTİYATROSU : Muhtemelen daha önce Roma Kolezyumunu inşa eden aynı mimarlar tarafından inşa edildiği düşünülen Flavian Anfitiyatrosu 40.000 kişilik kapasitesi ile İtalya’nın 3. büyük arenasıdır. Bu Amfitiyatro’nun Napoli’den uzaklığı 22 km. ‘dir.
Şehrin altında başka bir şehir.
Dünyadaki şehirlerin belki de çok azında rastlanabilecek bu durum Napoli’yi çok farklı kılıyor. Napoli denilince ilk akla gelen “Yeraltındaki Napoli” olmasa da, gezince insanları hayretler içinde bırakıyor..
Napoli çevresi volkanik bir yerkabuğu yapısına sahiptir. Hemen yanında bulunan Vezüv yanardağının köpürmeleri şehrin zemininde bir tüf tabakası oluşturmuştur.. Kolayca şekillenebilen bu tabaka şehrin altında adeta başka bir şehir yapılmasına neden olmuştur. Napoli’nin tarihi merkezinin yaklaşık kırk metre altında, Dünya’dan tamamen bağımsız görünen Napoli Yeraltı şehri, tarihin derin izlerini barındırıyor. Burada bulunan kemerler, sırlarla dolu labirentler, dünyanın ilk Hypogeum Bahçeleri, tüneller, yağmur suyu sarnıçları, mağaralar, katakomblar (yeraltı mezarları) ve karanlığa uzanan tünellerden oluşan Yeraltındaki Napoli, ziyaretçilerine etkileyici anlar yaşatıyor. Aslında aynı oluşumun Türkiye’de Kapadokya’da olduğunu unutmamak gerekir..!!
Yeraltındaki Napoli ile ilgili örnekler neredeyse tarih öncesi dönemin sonuna, yaklaşık 5.000 yıl öncesine kadar uzanmaktadır. Daha sonra, MÖ III. Yüzyılda Yunanlılar, Neapolis’in duvarlarını ve tapınaklarını inşaa etmek, gerekli tüf bloklarını elde etmek için ilk yeraltı taş ocaklarını açtılar. Yeraltı ağının etkileyici gelişimi Roma İmparatorluğu döneminde başladı. Augustan döneminde, Romalılar şehre karayolu tünelleri ve merkezden 70 km uzaklıktaki Serino kaynaklarından şehre gelen kanallar ve karmaşık su kemerleri ağı yaptılar. 20. yüzyılın başında Napolililer su temini için yeraltını kazmayı kestiler ve şehrin her yerine yayılmış 2.000.000 m²’den fazla tünel ve sarnıç ağını terk ettiler. Daha sonra, İkinci Dünya Savaşı sırasında yeraltı şehri, tüneller, labirentler sığınak olarak kullanıldı.
Napoli şehrinin altında bulunan bu ilginç yerleri gezmek için farklı farklı noktalar bulunmaktadır.. Ben burada bazılarının tanıtımını yapacağım, ancak “Yeraltı Napoli” nin gezilecek yerlerinin ilerleyen yıllarda daha da fazlalaşacağını, ilave noktalar bulunacağını tahmin ediyorum.
Napoli’nin tarihi şehir merkezinin (Centro Storico) kalbinde, Via Tribunali caddesi üzerinde bulunan San Paolo Maggiore Bazilikası’nın hemen yanında, Limone mağazasının dibindeki ara sokaktan girilmektedir. Bu yeraltı müzesi bir dernek tarafından (Associazione Napoli Sotterranea) işletilmektedir. Gezi sırasında, antik Yunan-Roma su kemeri kalıntılarını, İkinci Dünya Savaşı’nın uçaksavar barınaklarını, Savaş Müzesini, Hypogeum Bahçelerini , “Arianna” Sismik İstasyonunu ve antik Yunan-Roma tiyatrosunun kalıntılarını görmek mümkün olacaktır.
Daha fazla bilgi için internet sitesini ziyaret edebilirsiniz : https://www.napolisotterranea.org/
San Lorenzo Maggiore anıtsal kompleksi , Napoli’nin tarihi şehir merkezinin (Centro Storico) kalbinde, Via Tribunali üzerinde bulunmaktadır. Burası görülmesi gereken gerçek bir komplekstir. İçinde Neapolis Sotterata dışında; Basilica, champter hall (bölüm salonu), Sisto V Hall ( Sisto salonu) ve müze bulunmaktadır.
Kompleksin bulunduğu alanda MÖ 470 yılında Yunanlılar tarafından kurulan antik Neapolis’in agorası ve daha sonra Romalılar döneminde forum bulunmaktaydı. Bazilikanın önünde Dioscuri tapınağı ve biraz daha kuzeyde büyük bir açık hava tiyatrosu ve odeon (kapalı tiyatro) vardı. Onların karşısındaki Macellum (Pazar) tavanı, bu gün Via Tribunali zemini ile aynı seviyedeydi !! İşte bu kalıntıların tamamını bu kompleksin içinde “Neapolis Sotterrata” içinde bulabilirsiniz.
Daha fazla bilgi için internet sitesini ziyaret edebilirsiniz : https://www.laneapolissotterrata.it/en/home-ing/
Bourbon Tüneli şehrin ana meydanı olan Piazza del Plebistico’nun arka sokaklarında, Napoli Sinagogunun yanındadır. Bourbon kralı II. Ferdinand Kraliyet Sarayı’nı Piazza della Vittoria’ya bağlayan bir tünel inşaa ettirmek istedi ve mimar Errico Alvino’yu görevlendirdi. Kralın asıl amacı, isyanlar durumunda kraliyet ailesi için denize doğru hızlı bir kaçış yolu oluşturmaktı. 1853 yılında başlayan çalışmalar antik su kemerleri, sarnıçlar ve çok sayıda taş ocağı ile kesişince tünel inşaatında aksamalar yaşandı. II. Ferdinand’ın 1859’da ölümü sonrası halefi II. Francesco kazılara devam etmedi ve mevcut haliyle kaldı.
İkinci dünya savaşı sırasında sığınak olarak kullanılan tüneller, 70’li yıllara kadar ev eşyaları, otomobil ve motosikletlerin konulduğu bir depo olarak kullanıldı. Tüneller 29 Ekim 2010’da “Bourbon Yeraltı” Kültür Derneği (Associazione Culturale Borbonica Sotterranea) tarafından halka açıldı ve önemli bir turistik cazibe merkezi haline geldi.
Üç girişi olan tünelleri ziyaret ettiğinizde ; devasa galerilerini ve ürkütücü tünelleri, sarnıçları, eski arabaları, motosikletleri, heykel ve mimari detay parçaları görebilirsiniz. Bourbon tünelinde ziyaretçiler için 4 farklı tur bulunmaktadır ( Standart Tur, Anılar Sokağı Turu, Macera Yolu, Speleo Işık Yolu). Gitmeden önce incelemenizde fayda var.
Daha fazla bilgi için internet sitesini ziyaret edebilirsiniz : https://www.galleriaborbonica.com/
Arkeoloji müzesine 1,5 km. mesafede, Rione Sanita mahallesinde bulunan Fontanelle mezarlığı ,Materdei bölgesinin yamaçlarında tüf çıkarmak için kurulmuş eski bir maden ocağıdır. 16. yüzyılda yeni ölenlerin kiliselere gömülmesi için yer açmak adına kemiklerin saklanması görevini üstlenen bu büyük mağara, daha sonra garibanların ve Napoli şehrini vuran büyük salgınlarda ölenlerin son mekanı oldu (1656 veba, 1836 kolera)..Bir dönem etrafında düzenli su tahliye teşkilatı olmadığı için sel baskını sonucu kemikler-kafatasları şehrin sokaklarıda dahil olmak üzere dağıldı ve sonrasında toplanarak yeniden düzenli bir şekilde dizildi.
1969’da, o zamanki Napoli Kardinali Corrado Ursi’nin kapatılmasına karar verene kadar mezarlıkta bir kült gelişti: “Pezzentelle Ruhları” kültü. İsimsiz insanların kafataslarına bağlılık kültü. Özellikle kadınlar; kafataslarını ziyaret etmeye, onları temizlemeye ve hatta “evlat edinmeye” başladılar.. Rüya yoluyla, kendini gösteren seçilmiş ruh için dua etmeye başladılar. Ruh, acılarını hafifletmek için kendisine dua edilmesini istedi. İnsanlar Fontanelle Mezarlığı’na gittiğinde kafatasına bir sunak yaptı, süsledi, dua etmeye devam etti ve karşılığında bir şeyler istedi. İstekleri, loto rakamlarını söylemesi, işaret etmesi dahi olabiliyordu. İstekler gerçekleştiyse, kafatası daha korunaklı bir yere yerleştiriliyor, gerçekleşmediyse bir kenara bırakılıyordu..
Bu gün 40.000 den fazla olan kafatasının bulunduğu mezarlığa gittiğinizde özellikle efsaneleri olan “Kaptanın Kafasını” ve “Donna Concetta’nın Kafasını” görebilirsiniz. Ayrıca İç kilise, şapeller, Gaetano Barbati heykeli ve Keşiş San Vincenzo Ferrer’in başsız heykeli dikkatinizi çekecektir. Barbati heykelinin yanında Kont Filippo Carafa ve eşi Donna Margherita Petrucci’nin tabutta iskeletleri bulunmaktadır.
Daha fazla bilgi için internet sitesini ziyaret edebilirsiniz :
http://www.cimiterofontanelle.com/it/
Napoli’deki Yeraltı Mezarları (Catacombs) , şehirdeki ilk Hristiyan topluluklarının canlı kanıtıdır. Diğer taraftan ölümler ve azizler arasındaki yakın inanç bağını keşfetmek için inanılmaz bir yolculuktur. Birbirine çok yakın olan San Gennaro ve San Gaudioso Yeraltı Mezarlarını tek bilet ile ziyaret yapabilirsiniz.
Daha fazla bilgi için internet sitesini ziyaret edebilirsiniz :
https://wwww.catacombedinapoli.it
Üst üste binmemiş olan iki kattan oluşmaktadır. Ünlü Roma yeraltı mezarları gibi labirentler, geçitler ve mezar odalarından oluşmaktadır. Ancak oradakilere göre daha geniş alanlara sahiptirler ve daha güzel duvar resimlerine (fresk) sahiptirler. Soylu bir ailenin mezarı olan San Gennaro Yeraltı Mezarlarının tarihi MS II. Yüzyıla kadar uzanmaktadır. Catacomb’un genişlemesi Napoli’nin ilk hamisi Aziz Agrippinus’un kalıntılarının kendisine ithaf edilen yeraltı bazilikasına bırakılmasının ardından MS 4. yüzyılda başlamıştır. MS 5. yüzyıl boyunca şehrin en sevilen ve koruyucu azizi San Gennaro’nun kemiklerinin buraya taşınması sonucu (önce çalınmış, daha sonra katedrale alınmıştır) popülaritesi artmış ve bu ismi almasına neden olmuştur.
Alt Catacomb altı metre tavana sahiptir. Tavandaki freskler çok ilginçtir. Yapı Bazilika etrafında konumlanmıştır. Bazilika kayaya oyulmuş bir piskoposun sandalyesinin, azizin mezarının olduğu tek bir nefden oluşmaktadır.. Ama en önemlisi San Gennaro’nun mezarı bu bölümdedir (çalınıncaya kadar burada kalmıştır). Üst Catacomp, güney İtalya’daki en eski Hıristiyan duvar resimlerine sahiptir. Ayrıca 3. yy. dan kalma mezar odaları bulunmaktadır.
Santa Maria della Sanità Bazilikası altında, kentin en önemli ikinci erken Hıristiyan mezarlığı olan San Gaudioso’nun Yeraltı Mezarları bulunmaktadır. Bu alan bir zamanlar bir nekropol, Hellenistik hipogeum ile bir mezarlık alanıydı. V. yüzyılda, Vandallar’ın işgalinden sonra Arianizme dönmeyi reddeden San Gaudioso burada gömüldü ve bu yüzden catacombların dönüşümünü ve genişlemesini başlattı.
Bu alan 5. ve 6. yüzyıldan 17. yüzyıla kadar uzanan freskler ve mozaikler ile Ascentius’un MS 5. yüzyıla ait havari Peter’ı tasvir eden önemli bir freskini barındırmaktadır.
İtalyanların, özellikle Napolililerin efsane sanatçısı TOTO..
Bir şehrin bağrına bastığı, hiç ama hiç unutmadığı sanatçı TOTO..
Aktör, komedyen, yazar, şair, şarkıcı ve söz yazarı olan TOTO, 15 Şubat 1898 yılında Napoli’de fakir bir mahalle olan Rione Sanita’da doğmuştur. Sanatçının asıl adı oldukça uzun : “Antonio Focas Flavio Angelo Ducas Comneno De Curtis di Bisanzio Gagliardi”. Fakat o farklı farklı isimlerle çağrılıyordu. Çoğu kişi “Antonio de Curtis” olarak sesleniyor, kendisi “Antonio” ‘nun kullanılmasını istiyor, takma isim olarak “kahkaha prensi” layık görülüyordu. Ancak onu şöhretin zirvesine taşıyıp efsane haline getiren sahnede kullandığı ismiydi: TOTO.
Annesi rahip olmasını istiyordu ama o 15 yaşlarında küçük tiyatrolarda komedyen olarak sanat hayatına atılma çabası içindeydi. İlk çalışma hayatına 1916 yılında bir tiyatroda başladı. Büyük sahnelerde rol almak için 1922’de Roma’ya taşındı. Daha sonra İtalya’nın değişik şehirlerinde ve sahnelerinde sanat hayatının basamaklarını yavaş yavaş çıkmaya başladı. 1937 yılında ilk film hayatı başladı ve uzun yıllar bu kulvarda da başarıyla koşturdu. Filmlerinin çoğunda “TOTO” ismiyle beraber oldu.. Bir dönem adına çizgi romanda yapılmış, oldukça ilgi görmüştür.. 1950’li yıllarda şiirler yazmaya başladı ve arkasından “söz yazarlığı” da geldi..1956 yılında görme yeteneğini kaybetti ama bu durum onu sanat çalışmalarından alıkoyamadı. 1958 yılında televizyon ile buluştu ve çeşitli programlar yaptı.
Çok yönlü bir sanatçı olan TOTO ; hayatı boyunca yüzlerce tiyatro oyununda yer almış, çoğunda başrol olarak 97 adet filmde oynamış, bir dönem şiirler-şarkı sözleri, film senaryosu yazmış, seslendirme sanatçılığı yapmış, son yıllarında TV programları çekmiştir. Bu çok yönlü sanatçı hayatı boyunca bir çok ödül almıştır.
TOTO bir kalp krizi sonrası 15 nisan 1967de Roma’da öldü.. Cenaze için “basit bir tören” vasiyeti olsa da sevenleri tarafından üç farklı yerde üç farklı tören yapıldı.. İlki Roma’da, ikincisi doğduğu şehir olan Napoli’de yapıldı.. O gün adeta hayat durdu, kepenkler indi, yaklaşık 250.000 kişi tabutu peşindeydi.. Üçüncü tören ise yine mahşeri bir kalabalık ile doğduğu mahallede yapıldı..
Ölümünden sonra İtalya’da TOTO’nun ismi bir çok okula verilmiş, adına heykeller yaptırılmış, çeşitli şehirlerde sokak isimlerine layık görülmüş, tiyatrolara ismi verilmiş, hatta adına madeni para bastırılarak onurlandırılmıştır.
Yardımseverliği, daima halktan biri olması, onların iç duygularını yansıtması sonucu gönüllerde taht kurmuştur.
TOTO serisi filmler hala İtalyan televizyonlarında oynamakta ve hala ilgi görmektedir (Kemal Sunal filmleri çok güzel bir örnektir.) Anketlerde hala gelmiş geçmiş en iyi İtalyan komedi sanatçısı olarak açık ara birinci çıkmaktadır.
Melon şapkası, sempatik tavırları, hareketli mimikleri ile TOTO özellikle Napoli’de unutulacak bir karakter değildir. Oraya gittiğinizde bunu yakından hissedeceksiniz.. Yolda yürürken her an bir heykeline, duvarda bir fotoğrafına rastlayabilirsiniz. Özellikle hediyelik dükkanlarında onlarca çeşit heykel, büst, magnet vb. materyalla karşılaşabilirsiniz. Kim bu TOTO dememeniz için bu yazıyı hazırlama ihtiyacı duydum..
Napoli, festivaller ve etkinlikler açısından son derece zengin bir şehirdir. Yılın her ayında yapılan organizasyonlar ile turistler bu şehre akın etmektedir. Festival ve etkinliklerin geneline baktığımızda Sanatsal ve Dinsel organizasyonların fazlalığını göreceksiniz.
Napoli’de yıl içinde yapılan festival ve etkinliklerin en önemlilerinin detayını öğrenmek için bu konuda hazırladığım
“Napoli’de Festivaller-Etkinlikler” yazımı okuyabilirsiniz.