Her şey “Lavanta” ile başladı…. Fransadaki lavantaların görsellerine bakınca etkilenmemek mümkün değildi…Bu yüzden GezveGez ruhumuz kıpraşmaya başladı ve bir sonra gideceğimiz yer belli oldu : PROVENCE ve LAVANTA TARLALARI
Marsilya, Fransa’nın güneyinde bulunan “lavanta tarlaları” na kolaylıkla ulaşabileceğiniz en uygun şehirdir… Bu yüzden, Lavanta sevdamıza ulaşmak için hazırlıklarımızı tamamlayıp Marsilya’ya doğru yola çıktık..
Marsilya’yı ilk durak olarak kullanıp bir mola vereceğiz. Bu güzel şehri gezdikten sonra Lavanta Cenneti olan Provence-Alpes-Côte d’Azur bölgesinin batı bölümünü keşfetmeye başlayacağız… Fransız yazar Jean Giono “Lavanta Provence’in Ruhudur” demiş, bizde bu ruhun peşinde koşacağız…
“Lavanta Tarlaları” odaklı olan bu gezimizin “Provence Bölümünü” ayrı bir yazıda topladım..Bu yazıma ulaşmak için aşağıdaki ikonu tıklayabilirsiniz..
Biraz lümpen Fransız, biraz Kozmopolit, biraz Akdenizli.. Marsilya için söyleneceklerin özeti.. Yılın 320 günü eksik olmayan güneşi, Mistral esintisiyle birleştiğinde şehrin üzerinde kendine has bir ışık yaratıyor..
Şehri M.Ö. 6. yüzyılda FOÇA‘dan gelen denizciler bu günkü “eski liman” çevresinde “Massalia” adı ile kurmuş... M.Ö. 49 yılında Sezar tarafından istila edilerek Roma İmparatorluğu’na dahil edilmiştir. 13. yüzyılda kısa süreli cumhuriyet Aragone Hanedanlığı tarafından sonlandırılmıştır. 1481’de Fransız Krallığına dahil olsada Marsilya halkının “liberalliği” daima ön planda olmuştur..Tarih sahnesinde Marsilya halkının en ünlendiği konulardan birisi asilikleri olmuştur. Fransız devrimi sırasında 6.000 gönüllü Marsilyalı “ Claude Joseph Rouget de Lisle” nin bestelediği savaş marşı ‘Chant de guerre pour l’armée du Rhin söyleyerek Paris’e doğru yürüyüşe geçer. 1795’te Fransa’nın milli marşı kabul edilen bu marş “La Marseillaise” olarak bilinir.
Marsilya, Fransa’nın 2. büyük şehridir.. Ülkenin güneyinde gerek turistik olarak gerek ekonomik olarak ciddi bir merkez konumundadır.. Fransa’nın en büyük limanına sahip şehir ve çevresi görülmeye değer yüzlerce güzellikle doludur…
Şehrin kalbinin attığı Vieux Port (Eski Liman), gerçek marsilyayı hissedeceğiniz La Panier ve Julien mahalleleri, şehri 149 metre tepeden dikizleyen Notre-Dame de la Garde kilisesi, müzeleri, diğer tarihi yapıları, şehrin yakınlarındaki Frioul Adaları, Cassis kasabası ve daha önemlisi Akdeniz Fiyordları keyif alacağınız anlar için sizi beklemektedir.
https://maps-marseille.com/marseille-tourism-mapGezi öncesi şehri harita üzerinde incelemek, gidince kullanmak tavsiye edebileceğim bir alışkanlığımdır.. Cep telefonundan kullanabileceğiniz bir çok harita olmakla birlikte, onları ancak ekranınızın boyutu kadar görebilirsiniz…Oysa basılı haritaları; daha büyük ebatlarda kullanabilir, şehre geniş perspektiften bakabilir ve üzerine notlar alabilirsiniz… Marsilya’da turizm ofisinden de basılı harita alabilirsiniz.. Ancak gezi öncesi incelemek ve bastırarak kullanmak için 2 adet Marsilya Haritası tavsiyeme aşağıdaki linklerden ulaşabilirsiniz :
https://www.marseille-tourisme.com/en/practical-information/touristic-documents/
https://maps-marseille.com/marseille-tourism-map
Marsilya ve yakınlarındaki güzellikler ile ilgili daha fazla bilgi edinmek istiyorsanız aşağıda bulunan linklere tıklayarak “Marsilya ile ilgili diğer yazılarıma” ulaşabilirsiniz.. ⇓⇓⇓
Her şehrin bir cazibe merkezi, buluşma noktası, odaklanma yeri vardır. Marsilya’da bu yer (Old Port) Vieux Port’dur. Adeta şehrin kalbinin attığı yerdir.
Foçalıların geldikten sonra şehri kurup geliştirmeye başladıkları yer olan bu koy ince uzun kıvrımlı yapısıyla şehrin güzelliğini arttırmaktadır..Liman içinde birer inci tanesi gibi dizilmiş yatlar, liman girişindeki St. Nicolas ve St. Jean kaleleri, kıyıda bulunan cafeler, çevresinde ki tarihi mekanlar bu güzelliği zirveye taşımaktadır.. Zamanınız varsa “eski liman” çevresinde mutlaka bir tur atın.. Hem limanı hemde Marsilya’yı içinize sindirmiş olacaksınız ( Gezerken St. Nicolas ve St. Jean kaleleri arasında deniz altından geçen tüneli kullanabilirsiniz..)
Hava kararmaya yüz tuttuğunda limanın uç noktasındaki curcunayı kaçırmayın..Bir yanda gün batımı, diğer yanda seyyar satıcılar, gösteri yapanlar, dans edenler…
GezveGez Notu : Eski Liman’ı doyasıya seyretmek, Marsilya’nın panoramik keyfini çıkarmak ve güneşi batırırken harika görüntüler ile keyifli anlar yaşamak istiyorsanız gün batımından önce “Palais du Pharo” bahçesine gidin (giriş ücretsiz)…Dükkanlar biraz uzak olduğu için giderken yiyecek ve içeceğinizi yanınızda götürmeyi unutmayın !! En önemlisi de fotoğraf makinanızı…!!
“Eski Liman” ın en sonunda, “Vieux-Port-Hotel de Ville” metro istasyonu yanında çok ilginç bir eser var : DEV AYNALI GÖLGELİK… 2010 yılında yapılan bu eser İngiliz mimar Norman Foster tarafından tasarlanmış.. 22 x 48 metre ebatlarında ve 6 metre yüksekliğindeki bu yapının tavanında boydan boya AYNA bulunuyor.. Yazın sıcaktan , yağmurlu havalarda yağıştan korunmak için güzel bir sığınak.. Altından ayna’yı kullanarak çekeceğiniz fotoğraflar ilginç kareler sunabilir…
Özgürlüğün, Sanatın dışa vurumu… Tüm gezginlerin, “La Panier’de gezmeyen Marsilya’da gezmemiş sayılır” dediği mahalle..Benim verdiğim yakıştırma ise : “Gerçek ve Çılgın Marsilya”
Daracık sokaklar, tek katlı evler, adeta birer sanat eseri olan “griffiti” resimler ile süslü duvarlar, küçük meydanlar, sanat atölyeleri bu mahalleyi çok keyifli kılan unsurlar.
Burası Marsilya’nın en eski yerleşim bölgesi. Nerdeyse şehir ile yaşıt..
Mümkünse gündüz saatlerinde gezin, ara sokaklara dalın, çiçek bezeli veya çamaşır asılı evlere bakın, renkli duvarlar önünde fotoğraflar çekin, küçük meydanlardan birisinde kahvenizi yudumlamayı unutmayın..
La Panier’e ulaşım: Mahalle limandan yürüyüş mesafesindedir..İster limanın kuzey tarafında bulunan “hotel de ville” nin arka tarafından çıkabilirsiniz, isterseniz La Major Katedrali tarafından girebilirsiniz.. Biz limandan “Rue de la Republique” caddesi boyunca yukarı doğru çıktık, “Place sadi-carnot” meydanına gelince sola döndük ve mahalleye ulaştık. Zaten yol boyunca bazı noktalarda yönlendirme levhaları var. Limandan biraz yokuş çıkacağınızı unutmayın..!!!
Centre dela Vieille Charite : Bu yapı La Panier mahallesinin göbeğinde ilginç mimarisi ve ihtişamıyla dikkat çekmektedir..Bahçe ortasında şapel ve onu çevreleyen 3 katlı yapılardan oluşan charite , mimar Pierre Puget tarafından 1749 yılında tamamlanmıştır.. Yoksullara ve yaşlılara bakım evi olarak tasarlanmış yapı, tarih içinde farklı amaçlarla kullanılmakla birlikte bugün kalıcı-geçici sergi ve müzelerin yer aldığı bir kompleksdir.. Burada ; Akdeniz Arkeoloji Müzesi, Afrika Sanatları Müzesi, Okyanus Sanatları Müzesi, Yerli Amerikan Sanatları Müzesi dışında Sinema, Kitapçı ve Restoran bulunmaktadır.
GezveGez Notu : Mahallenin merkezi “centre de la vieille charite” ve çevresi olarak kabul edilebilir..Benim sitede verdiğim Konum’a tıkladığınızda o bina çevresine ulaşacaksınız. Mahalle aralarında bir çok sanat atölyesi ve özel alışveriş dükkanları bulacaksınız.. Marsilya’ya özgü sabunlar almak istiyorsanız “72 % Petanque” dükkanı çok özel çeşitlere ve uygun fiyatlara sahip.. Centre de la vielle charite’nin kapısının hemen yanında.. Özgün tasarımı olan hediyelik eşyalar almak istiyorsanız “undartground” isimli dükkan Katedral yolundadır.
Cathedrale Sainte-Marie-Majeure de Marseille : Neo-Roma ve Bizans mimarisinin güzel bir örneği olan bu katedral Marsilya’nın dikkat çeken yapılarından birisidir… Her ne kadar “Notre-Dame de la Garde” gölgesinde kalsa da Marsilya’nın gerçek katedrali burasıdır..Yerel halk “Nouvelle Major” veya “La Major” olarak da isimlendirmektedir..Yapım emri III. Napolyon tarafından verilmiş, yerinde bulunan eski katedralin üzerine inşaa edilmiş bu yapı 19. yüzyılda Fransa’da yapılmış tek kadetraldir ve 1896 yılında tamamlanmıştır.
Vieux Port’a yürüyüş mesafesinde olan yapının dışı “muhteşemliğini” korumaktadır..Beyaz mermerler, kırmızı-yeşil taşlarla bezenmiş ve kubbeler ile süslenmiş dış yapının güzelliğini iç mekanda göremeyebilirsiniz.. Bu konuda hazırlıklı olmanızda fayda var..!!
Marsilya’nın “2013-Avrupa Kültür Başkenti” olduğu döneme yetiştirilmek üzere mimar Rudi Ricciotti tarafından tasarlanmış “yeni” bir yapıdır.. Liman’da Katedral ile Saint Jean Kalesi arasında bulunmaktadır.. “Tarihi ortamlara inşaa edilen yeni yapılar” konusunda farklı düşünceler olmakla birlikte o bölgede çok sırıtmadığını ve yakıştığını söyleyebilirim..Müze’de akdeniz bölgesi gelişim ve uygarlaşma süreci anlatılmaktadır. Bu anlatımda, antropolojik sergiler, arkeolojik bulgular, resim sergileri ve film gösterilerileri kullanılmaktadır..Müzenin giriş katında kalıcı sergiler, üst katında ise zaman zaman çok değişik geçici sergiler bulunmaktadır..
MuCEM müzesi hakkında daha çok bilgi ve “geçici sergi” vs. etkinlikler için www.mucem.org ziyaret edilebilir.
GezveGez Notu : MuCEM’in üst katından bir köprü ile Saint Jean Kalesi’ne geçebilirsiniz.. Bunun için, müzenin giriş kapısından girin , merdiven ve rampa yardımı ile yukarıya çıkın..Bu işlemi ücretsiz olarak yapabilirsiniz 🙂 .. Bu köprü her ne kadar tarihi kaleye uzanan “metal” den bir köprü olsa da; kaleye kolay ulaşım sağlamakta, etraftan güzel fotoğraf kareleri çıkmaktadır.
Eski limanın girişine (denizden girerken sol taraf) 1660 yılında koruma ve savunma amaçlı olarak inşaa edilmiştir.. Bazı tarihi kaynaklar “koruma” nın düşmanlardan değil, isyan çıkaran yerli halktan olduğunu belirtmektedir.. Buna gerekçe olarakta topların çoğunun şehre doğru yönelmesini göstermektedirler.. Kaleye, karadan ve MuCEM müzesinden rahatlıkla ulaşabilirsiniz..Girişte herhangi bir ücret alınmıyor..Aslında kale bugün MuCEM’in devamı gibi çalışıyor, bazı sergi ve etkinliklere ev sahipliği yapıyor..Kalede özgürce gezin ve Marsilya’nın en güzel görüntülerini fotoğraf karelerine ve anılarınıza yükleyin…
Eski Liman’ın kuzey yakasında bulunan Hotel de Ville (Belediye Binası) ve çevresi Marsilya’nın eski yerleşiminin parçalarını bünyesinde barındırmaktadır. Bunlardan en önemlisi de Belediye Binası’dır. 1653 yıllarından kalan bu şirin yapı, hoş bir mimariye sahiptir. Çevresindeki genişlikler, parklar, meydanlar binanın güzelliğinin ortaya çıkmasına yardımcı olmaktadır. II. Dünya Savaşı bombardımanından yara almadan kurtulan nadir yapılardan biri olan Hotel de Ville ve çevresini doyasıya gezin ve özellikle ” ışıklandırılmış gece görüntüsü” nün daha güzel olduğunu unutmayın…
Lenche Meydanı (Place de Lenche) : Hotel de Ville’den Katedral’e giderken çapraz arkasında bulunan şirin bir meydan.. Adını 15. y.y.’da bu meydana yerleşen Korsikalı Lenche ailesinden almaktadır..Meydanda yemek ihtiyacını giderebileceğiniz onlarca restaurant var.. Yer bulabilirseniz restaurantların bazıları size “Notre-Dame de la Garde” manzarası ile yemek yeme imkanını sunuyor. Meydanın girişinde 1935-1939 yıllarında Marsilya Belediye Başkanlığı yapan Henri TASSO’nun bir büstü bulunmaktadır..
Marsilya’ya giderken yaptığımız internet araştırmasında bulduğumuz “Cote Rue” isimli restaurant meydanın hemen yanındaki bir ara sokakta bulunuyor.. Fransız yerel yemekleri de yapan küçük bir aile işletmesi..Fakat rezervasyon yaptırmadığımız için yer bulamadık !!! Bu restaurantın Tripadvisor yorumları çok iyi, mutlaka deneyin…
Hotel de Cabre (Cabre Evi) : Bu bina 1553 yılında inşaa edilen, Marsilya’nın en eski evidir. Konsolos olan Louis Cabre emriyle yaptırılmış , Fransız Devrimi sırasında dışı zarar görmüştür. Fakat II. Dünya Savaşı sonrası ayakta kalan nadir binalardandır.. Savaş sonrası 1954 yılında yapılan çevre düzenlemesi sırasında ev komple 90 derece yerinde döndürülmüş ve restore edilmiştir… Evin bu günkü halini dışardan fotoğraflayabilirsiniz..
La Canebiere Caddesi, Marsilya’nın en ünlü ve en önemli caddelerinden birisidir..Eski Liman ile “Eglise St Vincent de Paul Katolik Kilisesi” arasında bulunan bu cadde yaklaşık 1 km. uzunluğundadır. Alışveriş dükkanlarının çokluğu, tarihi binaların çeşitliliği, Marsilya’nın özel yapılarına yürüyerek ulaşım sağlaması caddenin önemini biraz daha arttırmaktadır..
Eski Liman’dan cadde boyunca yola çıktığınızda hemen solda dış görünüşü “harika” bir yapı sizi karşılayacak..Burası “Bourse et Chambre de Commerce”(Ticaret ve Sanayi Odası) ve hemen arkasında “Musee de la Marine et le I’Economie” bulunmaktadır…
Bu kompleksi geçtikten sonra hemen solda “Turizm danışma Bürosu” vardır.. Buradan; haritalar, çeşitli etkinlik kartları, en önemlisi “Card Pass Marseille” alabilirsiniz..
Yürümeye devam ettiğinizde karşınıza çıkacak ilk büyük kavşak; solda “Cours Belsunce” ve sağda “Rue de Rome” caddelerinin olduğu kavşaktır… Cours Belsunce’nin sonunda bulunan “Porte d’Aix” anıtını ve Rue de Rome yönündeki “Fontaine Cantini” çeşmelerini uzaktan rahatlıkla fark edebilirsiniz.. Zamanınız varsa bu anıtları mutlaka yakından görün..
Bir sonraki kavşak ; solda “Boulevard Dugommier” ve sağda “Boulevard Garibaldi” bulvarlarının kesiştiği kavşaktır.. Dugommier yönünde ilerlediğinizde karşınıza Marsilyanın diğer bir kalbi olan “Gare de Marseille-St.-Charles” çıkacaktır..
La canebiere’de yürümeye devam ettiğinizde caddenin sona erdiğini büyük ihtişamıyla karşınıza çıkan “Eglise St Vincent de Paul Katolik Kilisesi” ni gördüğünüzde anlayacaksınız..
Kilisenin önünde solda çok şirin bir meydan var :”Squere Leon Blum”.. Zaman zaman konserlerin ve minik pazarların olduğu bu meydanda şadırvana benzeyen “Kiosque a musique” ve “monument des mobiles” anıtı sizin fotoğraf karelerinizi güzelleştirecektir.
Kilisenin önünden hemen sol yapınca, küçük bir meydan olan “Square Stalingrad” var. Burada mola verip kahvenizi yudumlayabileceğiniz güzel mekanlar var.Meydanın ortasından bulunan çeşmeyi geçince sağ yaptığınızda Longchamp Bulvarı üzerinden Longchamp Sarayına rahatlıkla ulaşabilirsiniz.
Avrupa’da bulunan tüm tren garları o şehir için ayrı bir öneme sahiptir, ancak bunların içinde Marsilya’daki Garı bir yana koymak gerekir…. Saint-Charles, zaman içinde şehrin Eski Liman’dan sonraki “kalbi” olarak tanımlanmış ve önemini gün geçtikçe arttırmıştır.. Bunda en önemli faktörler; yüksek bir tepede şehre hakim bir konumda kurulması , değişik tarzdaki mimarisi ve garı şehre bağlayan “muhteşem merdivenleri” olduğunu tahmin ediyorum.. Marsilya Tren Garını bu faktörlerinden dolayı diğerlerinden ayrı bir yere koymakta “haksız olmadığımı” düşünüyorum..
Gar binası 1911’de “Eugene Senas” tarafından tasarlanmıştır..Yıllar içinde birçok “filmin seti” haline gelmiş, ilaveler yapılarak büyümüş ve bu günkü halini almıştır.. Ana binanın içi adeta bir AVM görünümündedir.. Buradan Fransa ve Avrupa’nın bir çok şehrine tren ve otobüs ile ulaşma imkanınız vardır..Havaalanından gelen otobüslerin son durağı da burasıdır..
Saint-Charles tren garının şehre doğru olan terasına çıktığınızda Marsilya manzaraya doyamayacaksınız. Garın şehre hakim bir tepede olması nedeniyle Marsilya’nın panoramik görüntüleri için ideal bir yerdir.. Özellikle Marsilya’nın simge yapılarından olan “Notre dame Le garde” olanca ihtişamıyla karşınızda olacaktır..
Saint-Charles tren garından şehre bağlanan merdivenler görülmeye değer bir sanat eseri. Merdivenlerin çevresindeki heykeller, anıtlar ve peyzaj çalışmaları birer sanat eseri.. Sizin için çok güzel fotoğraf kareleri çıkacağına eminim..
Merdivenlerin önünde bulunan “Boulevard d’Athens” bulvarını kullanarak çok rahat bir şekilde Eski Liman’a ulaşabilirsiniz..Biz havaalanından otobüse bindikten sonra Tren Garı’nda indik, otelimiz de hemen yanındaydı.. Merdivenler’den inmek ve hafif eğimli olan bulvardan şehre ulaşmak çok güzel, fakat geri dönüp o merdivenlerden çıkmayı / çıkmamayı iyi hesaplayın !!!! :))))
La Canebiere caddesinin sonunda bulunan bu Reformist Katolik Kilisesi eski bir manastırın temelleri üzerine inşaasına karar verilmiştir..1855 yılında temelleri atılan ve 1886 yılında ancak bitirilen bu kilise; gotik yapısı,neo-gotik ön cephesi ve 70 metrelik iki kulesi ile dikkat çekiyor..Kiliseye bir göz atarsanız; vitraylarına, yer mozaiklerine ve dış kapılardaki bronz heykelciklere dikkatinizi çekmek isterim..
Stalingrad meydanını Longchamp Sarayına bağlayan bir bulvar.. Araç trafiği yok, sadece Tramvay çalışıyor..Binalar 3-4 katlı, rönesans izleri taşıyan eski yapılar. Kapıları, uzun pencereleri, süslü duvarları dikkat çekici..Bulvarın her iki yanındaki ağaçlar buraya ayrı bir güzellik katıyor.
Palais Longchamp Marsilya’nın en özel yapılarından birisidir..Aslında saray’dan öte bir “Anıt” olarak isimlendirmek daha doğru olacaktır.. Gezdikten sonra sizde aynı kanıya varacaksınız..Ben bu yapıya ortasındaki su kalesinin ihtişamı nedeniyle “SUYUN KUTLAMASI” adını verdim..
Zamanında Marsilya’da var olan kuraklığa çare olması için yakında bulunan Durance nehrinin suyunu şehre taşımak için 80 km. lik “marsilya kanalı” inşaa edilmiş ve bitiş noktasına bu Anıt’ın yapılması düşünülmüş..1869 yılında tamamlanan bu Anıt’ın mimarlığını , aynı zamanda Notre-Dame de la Garde’nin mimarı “Henri-Jacques Esperandieu” üstlenmiştir..
Bu Anıt 3 bölümden oluşmaktadır.. Ortada Chateau d’Eau (Su Kalesi) , Sarayın sol kanadında Güzel Sanatlar Müzesi (Musée des Beaux Arts), sağ kanadında ise Doğa Tarihi Müzesi ( Musee d’Histoire Naturelle) bulunmaktadır…
Longchamp Sarayında Chateau d’Eau (Su Kalesi) en ilgiyi çeken bölümdür.. Zirvede 4 boğa ve 3 kadın ile taçlanmış havuzdan akan su kademeli olarak zeminde bulunan gölette toplanmaktadır.. Anıtın çevresinde bulunan heykeller, zirvenin tavan süslemeleri, suni mağara yapının görsel değerini oldukça arttırmaktadır.
Palais Longchamp’ın daha doğrusu Anıt’ın arkasında kompleks devam etmektedir.. Üst bölümde soluk alıp dinlenebileceğiniz, yüzyıllık ağaçlar arasında gölgelenebileceğiniz bir bahçe var.. Burada her yıl “Marsilya Jazz Festivali” konserlerinin bazıları yapılıyor (gittiğimizde bir gün önceki konser nedeniyle sahne hazırdı)…Solda zamanında Avrupa’nın en büyüğü olan bir Planetaryum (gözlemevi) var..Orta bahçenin arkasında önceki yıllarda Hayvanat Bahçesi (Jardin Zoologique) olarakta kullanılan geniş bir alan var.. Bu alanda hayvan pavyonları olarak kullanılan, özellikle mimarisi ve çinileri ile “Türk Evlerini” anımsatan yapılar bulunmaktadır.
Bu meydan 13. yüzyılın başlarında, kutsal topraklara giden Hristiyan Haçlıların kamp ve mola alanıydı .. Daha sonra Fransız kraliyet ailesinin üyeleri için bir buluşma yeri oldu.. Artık haftanın belirli günleri kurulan pazarlara ev sahipliği yapıyor..Pazar olmadığı günlerde kafeleri, gösteri yapan sanatçıları görebilirsiniz..Meşhur “Julien mahallesi”ne buradan geçiş yapabilirsiniz.
Cours Julien: Eski Liman’ın güney doğusunda bulunan bu mahalle mutlaka gezilmesi gereken bir yer.. Mahalleye geldiğinizde içinde “fontanie du cours julien” çeşmenin olduğu ince uzun bir meydan bulacaksınız.. Etrafında kafelerin, dükkanların süslediği bu meydanda biraz dolaştıktan sonra kendinizi ara sokaklara atın…Ve çılgın, özgür, farklı marsilya ile karşılaşmaya hazırlanın.. Duvarların birer “tuval” olduğu ara sokaklarda “gerçek sanat eserleri” ile karşılaşacaksınız.. Hayranlıkla izlemeden ve fotoğraf çektirmeden duramayacaksınız..Grifiti dolu duvarların içinde kaybolacaksınız..
Meydanda haftanın belirli günleri; antika kitap, pul, çiçek sergileri açılıyor…Zaman zaman sokak konserlerine şahit olabilirsiniz..Akşam üstü ve geceleri meydanın çevresindeki cafe ve barlar bir hayli hareketli oluyor..Aslında sokaklar ve duvarlar La Panier’e benzese de, iki mahallede “farklı birer değer”.. Yani La panier bir yana, Cours Julien bir yana..
Eğer Eski Liman’a doğru gidecekseniz meydanın ortasındaki “Escaliers du cours julien” merdivenlerini kullanın.. Sokak sanatı çalışmalarını bu merdivenlerde de etkin olarak göreceksiniz ve keyif alacaksınız…
Marsilya’da şehrin her yerinden görebileceğiniz ihtişamda olan bazilika , adeta “ben buradayım” diyor.. Marsilya’nın en önemli simgesi.. Bazilika’ya çıktığınızda ; “bir fener gibi, şehre her yerden hakim olan bir yapının nasıl olacağını” gözlerinizle göreceksiniz..
Notre-Dame de la Garde’nin Marsilya üzerindeki hakim konumu, biraz da şehrin en yüksek tepesi olan “la garde” (149 metre) üzerine inşaa edilmiş olmasından kaynaklanmaktadır.
Mimarı “Henri-Jacques Espérandieu” , Nîmes’deki Protestan bir aileden gelmiştir.. Ama yaratıcı yaşamının çoğunu Marsilya’da geçirmiş ve “Palais Longchamp” , “Cathedral de la Major” gibi en ünlü yapıların ardındaki itici güç olmuştur..
O tepede aslında 1214 yılında yapılmış bir kilise vardı. 1524 yılında Kral François kilisenin etrafına koruma amaçlı bir Kale inşaa etti. Kale kalıntılarını bu gün hala görebilirsiniz (adalar yönünde) ..Zengin mimari ve detayları ile büyüleyen (Romana Bizans Bazilikası) 1853 yılında yapılmış, 1864 yılında kutsanmış ve açılmıştır.
Notre-Dame de la Garde’nin içi çok güzel ve ilginç detaylara sahip.. Farklı renklerdeki mermerler itina ile döşenmiş… Bazilika içinde tematik duvar resimlerine hayran kalacaksınız.. Ama en önemlisi, içeriye girdiğinizde başınızı kaldırın…Altın renk ağırlıklı mozaiklerle yapılmış tavan detayları çok hoşunuza gidecek…Özellikle “denizci şehri” olması ve sefere çıkanların öncesinde yaptığı dualar “maket gemiler” ile betimlenmiş.. Bazilika kulesinin tepesin de olduğu gibi içerde Apsis bölümünde de “meryem ana yıldızı heykeli” mevcuttur.. Bu arada bazilikaya destek olanların ve dua sonrası dönemeyen denizcilerin isimlerinin yazılı olduğu panoyu bazilikanın bir köşesinde görebilirsiniz..
Binanın dışında en dikkat çekici olan; kilometrelerce öteden görülebilen 12 metre yüksekliğinde bir kaide üzerine yerleştirilen Çan Kulesi ve 9 metre yüksekliği olan Altın varak’lı “Meryem Ana Yıldızı” heykelidir..
Bazilikanın dışına zaman ayırın.. Eğer çok rüzgar ve bulutlu bir hava yoksa Marsilya’nın “360 derece Panorama” sına bayılacaksınız.. Bir yanda Eski Liman, yanında Chateau d’If ve Les iles adaları, arka tarafta Marsilya stadyumu ve şehrin tüm yapıları, parkları, anıtsal mekanları ayaklarınızın altında olacak..
Notre-Dame le Garde için daha fazla bilgi ve özellikle açık olduğu saatleri öğrenmek için http://www.notredamedelagarde.com sitesini kullanabilirsiniz.
Bazilika yüksek bir yerde olduğu için giderken en iyi ve en doğru yolu bulmalısınız.. Ulaşım için 4 seçeneğiniz var..
1Taksi ile gitmek: Şehir merkezinden ne kadar tutar, dönüşte taksi bekler mi, orada taksi bulabilir misiniz ? Bilemem….
2Yürüyerek gitmek : İnerken belki, ama çıkarken zorlanabilirsiniz.. Eski liman’dan; araba ile 2,5 km. , yürüyerek 1,4 km. uzaklıkta..Ama bir farklı yola saptığınızda bu mesafe uzayacaktır…Kendi performansınıza göre karar verin..
3Petit Tren ile gitmek : Bu küçük trenin belli bir güzergahı var ve aralarında Bazilika’da bulunuyor..Neden olmasın !! Ayrıca “City Pass Marseille” kartı aldıysanız tren bedava.. Ancak treni sadece bazilika’ya çıkış için kullanacaksanız biraz pahalı olabilir (bizim gittiğimizde 7€ bir kişilik fiyat’dı)
4Otobüs ile gitmek : Ben size çok pratik bir yol önereceğim.. Gitmeden önce internet’den bir arkadaşımızın sitesinden bilgi almıştım.. Aşağıda krokide belirttiğim otobüs durağında bekleyin.. Burası, Eski Liman’ın Güney köşesinde, “Rue Breteuil” caddesinin başlangıç noktasında bulunan otobüs durağı..60 nolu otobüse bineceksiniz.. Biraz bekleyin, geliş dakikası ekranda yazıyor.. Bileti otobüs şoföründen alabilirsiniz (o günlerde 2€ bir kişi idi).. Son durak Bazilika.. Ziyaret sonrası ister yine otobüs ile inebilirsiniz, ayaklarınıza güveniyorsanız yürüyebilirsiniz.
Kilise masif taş duvar ve mazgallı kuleleri ile dikkat çekmektedir.. Karşıdan baktığınızda ” Kale” görünümündedir..
Burası Marsilya’nın en eski yapılarından birisidir.. Hatta “Avrupa’nın Hristiyanlık ile ilgili en eski yapısı” olduğu söyleniyor (Kiliseye girince bunu hemen anlıyorsunuz)…Bu kiliseye Marsilya’da “Hristiyanlığın başladığı yer” demek hiç yanlış olmaz.. Çünkü kiliseye adını veren Aziz Victor 3 yy. da yaşamış ve 304 yılında Romalıların tanrılarını değil Hristiyanlığı seçmiş olduğu için Romalılar tarafından işkence ile kilisenin olduğu yerde öldürülmüştür..
Romanya kökenli olan Aziz john Cassian 5 yy. ortalarında Hristiyanlık adına Marsilya’da görevlendirilmiş ve Aziz Victor’un öldürüldüğü bu alana manastır kurmuştur.. Kendisinin mezarı buradadır..
Tarih sürecinde Abbeye St. Victor Kilisesi; bir çok badireler atlatmış, yağmalar ve savaşlar görmüştür.. Kilisede bulunan bir çok eser kayıp olmuş, ciddi bir kütüphanesi yağmalanmış, değerli eşyalar eritilip yok edilmiştir.
Kilise’ye girişde herhangi bir ücret alınmıyor fakat mezarlık bölümüne giriş 2€..Kilisenin içine ve mezarlığa mutlaka girin.. İçinde ve mezarlık bölümünde tarih kokan eserleri mutlaka görün.. Kilisenin önünden “Eski limanın seyre doyum olmayan manzarası olduğunu” söylemek isterim..
Daha detaylı bilgi için kilisenin resmi sitesi : http://www.saintvictor.net
Marsilya’da günün sonuna gelmiştik ve hem “Gün Batımı” nı hemde “Eski Liman” ‘ı seyretmek için bir tercih yapmamız gerekiyordu..Ya St.Nicolas kalesi , yada Pharo sarayı.. Araştırmalarımız sonucunda tercihimizi Pharo Sarayı bahçesinden yana kullandık..
Laf aramızda; ÇOK İYİ YAPMIŞIZ..
Marsilya’da GÜN BATIMI , ESKİ LİMAN ve Çevresi manzaraları için en doğru adres : PHARO SARAYI BAHÇESİDİR..
Bu saray, III. Napolyon’un ( I. Napolyon Bonapart’ın yeğeni) karısı Eugenie adına yaptırdığı bir binadır.. İmparator 1852 yılında şehre geldiğinde Marsilya’yı çok beğenir yerleşmek ister. Sarayın yapımına 1858 yılında başlanır.. Ama tarihi süreç maalesef bu sarayda oturmalarına izin vermez..
Eşi 1873 yılında imparator ölünce sarayı “kamuya açık olarak kullanılması” kaydıyla belediyeye bağışlar..19. yy sonlarına kadar hastane olarak kullanılır.. Şimdi Aix Marseille Ünviversitesi’ne bağlı bir merkezdir. Saray, üniversite tarafından çok büyük bir kongre merkezi olarak değerlendirilmektedir ( kongre merkezi ile ilgili daha detaylı bilgi için palaisdupharo.marseille.fr adresini tıklayın ) .. Zaman zaman Fransa Cumhurbaşkanları yabancı konuklarını bu sarayda ağırlamaktadır..
Aslında Pharo Sarayı ana binası dışında çevresi ile de ön plana çıkan bir alan.. Özellikle 6 hektarlık bahçe harika bir peyzaj ile süslenmiş.. Bahçeye bir bilim insanının adı verilmiş : Emile Duclaux bahçesi.. Ana kapıdan girdiğinizde sizi saray binasının önünde “halkalardan” oluşan bir heykel karşılayacak.. Uygun bir mevsimde giderseniz bahçenin yeşilliğine ve peyzaşına hayran kalacaksınız..
Ama asıl hayranlığınız manzarasını görünce daha da artacak.. Bir yanda ayaklarınızın altında Eski Liman, karşıda St.Jean Kalesi, Katedral, sağda tepede Notre-Dame le Garde ve uçsuz bucaksız Akdeniz…
Tavsiyem; akşam vakti gidin..İster çimlere, ister banklara oturun..Bir yandan eski liman ve çevrenin güzelliklerini, diğer yandan güneşin batışını seyre dalın..Marsilyalılar burasını “akşam piknik alanı” olarak kullanıyorlar ve çoluk çocuk çimlere-banklara yayılıyorlar. Deniz tarafında “Kahramanlar ve Deniz kurbanları anıtı” ’da ilginizi çekecek..Saray bahçesinin seyir alanının hemen altında “Le Chalet du Pharo” isimli bir restaurant var.. Manzarası eşsiz bir yer..
Gez ve Gez Notu : Pharo Sarayı, Eski Liman’a yürüyüş mesafesindedir.. Eski Liman’ın St. Jean yönündeyseniz limanı dolaşmak yerine deniz altından geçen tüneli kullanın..Alan çok geniş ve yiyecek-içecek satan bir yer yok.. Saraya girerken tüm nevalenizi alın.. Bahçeye giriş ücretsiz ama saat 21.00’de kapatıyorlar (Güneş batar batmaz gönderdiler), geç kalmayın doya doya seyir zevkini tadın…
Akdenizde, Marsilya’nın az açığında bulunan, limandan, sahilden, özellikle La Garde’den bakınca çok rahatlıkla görülebilen dört küçük adaya Frioul Takım Adaları deniyor… İki büyük ada Ratonneau ve Pomegues yanında oldukça küçük olan Tiboulen ve en meşhuru olan İf adaları bu takımı oluşturur…Bu adalar sahilden 3-4 km uzaklıktadır ve 200 hektar alanı kapsamaktadır.. Ratonneau ve Pomegues adaları 1822 yılında inşaa edilen köprü vazifesi gören bir “dalgakıran-geçit” ile birbirlerine bağlanmıştır..
Hergün Vieux Port’tan (Eski Liman) kalkan teknelerle adalara doğru yola çıkabilirsiniz.. Teknelerin bazıları önce İf adasına ( 20 dk.) uğramakta ve sonra Ratonneau ve Pomegues Adaları’nın limanı olan Port Friol’e (10 dakika daha ileride) devam etmektedir…Dönüş de dikkat etmeniz gereken : Bazı seferler İf adasına uğramamaktadır.
Adalara ulaşım için “marsilya’ya ulaşım, marsilya’da ulaşım, marsilya’dan ulaşım” (TIKLAYIN) yazımıza göz atabilirsiniz…Bu yazıda teknelerin sefer saatleri, programları, bilet satım yerleri detaylı bir şekilde anlatılmaktadır..
Oldukça küçük olan Tiboulen adası’na düzenli tekne seferleri ile ulaşım imkanı yoktur..İki büyük ada olan Ratonneau ve Pomegues adaları aralarındaki suni bağlantı nedeniyle ikiz gibidirler.. Tekneler Ratonneau adasına daha yakın olan Port Friol’e yanaşırlar..
Ratonneau adası’nda yerleşim vardır ve kaliteli restaurantlar, barlar mevcuttur.. Özellikle yaz aylarında yerli halkında ilgisini çeken Saint Esteve ve Morgiret plajları görülmeye, denize girmeye değerdir..Adada Petit Tren olduğunu söylemeliyim..
Pomegues adası’nın oldukça farklı bir sert bir havası vardır. Bozulmamış bir doğaya sahiptir.. Olağanüstü bitkileri ve kuş yaşamını keşfetmek, kalabalıklardan uzaklaşmak, yürüyüş yapmakla ilgileniyorsanız bu adaya yürüyebilirsiniz.. Adalarda dalış programlarına katılabilir, kano ve bot kiralayabilirsiniz.
Bu adalar Alp Dağları’ndan esen sert Mistral rüzgarları ve kavurucu güneş ışınları sebebiyle mikroklima iklime sahiptir. Bu ekstrem doğa özellikleri sebebiyle ile Fransa’nın en kurak toprak parçalarından birisidirler..
Adalardan kıyıya en yakın olanı If Adası’dır ve üstünde If Kalesi (Chateau d’If) bulunur. İf Kalesi’nin Marsilya tarih ve kültüründe çok önemli yeri vardır. Kale 1531’de Fransa Kralı I. François tarafından şehri denizden gelen saldırılara karşı korumak amacıyla inşaa edilmiştir.. Fakat kale şehri koruma amacının yanında yüzyıllar boyunca kraliyet karşıtlarına, devrimcilere ve Hristiyanlık karşıtlarına yönelik hapishane ve işkencehane olarak kullanılmıştır… 19. yüzyılın ünlü Fransız macera romanları yazarı Alexandre Dumas‘ın kendisi kadar ünlü “Monte Kristo Kontu” romanının baş kahramanı Edmond Dantes romanda bu kaleye hapsedilmişti..Bu eser 1844 yılında yayınlanmıştır…Çok popüler olan roman çoğu dile tercüme edildi ve 23 filme ilham verdi.. Ayrıca kale çok meşhur “Demir Maskeli Adam” filminin seti olarak da kullanılmıştır..
Adaya tekne ile ulaşabiliyorsunuz.. Kale’ye giriş için ayrıca ücret ödemeniz gerekiyor..Kalede; daha önce kalmış mahkumların odalarını görebilir, çekilmiş filmlerin havasını teneffüs edebilir, terasından Marsilya ve frioul adalarının manzarasını seyre koyulabilirsiniz.. ( Adaya ulaşım ve Kale girişi için Marsilya Pass Card avantajlarına bakın..)
Marsilya’ya 10 km. mesafedeki bu şirin kasaba zamanınız uygunsa ziyaret edilmesi gereken yerlerden birisidir… Özellikle bahar ve yaz aylarında ziyaretçilerini arttıran kasaba, temiz havası ve sakinliği ile dikkat çekmektedir.. Geçmişde bir çok sanatçıya esin kaynağı olmuş bu yer özellikle ünlü fransız ressam Cezenna’nın yaptığı eserler ile ünlenmiştir..
L ‘Estaque Kasabası’na ulaşım için çok alternatif vardır.. Eski Liman’dan feribot ile ulaşabilirsiniz.. St. Charles Garından Tren ile gidebilirsiniz.. Bu arada metro ile joliette durağında indikten sonra 35 numaralı otobüs ile gitme imkanıda var…
Unité d’Habitation , İsviçreli mimar Le Corbusier tarafından, mimar ve ressam Nadir Afonso’nun da işbirliği ile geliştirilmiş toplu konut tasarım ilkesidir.. Cité Radieuse adı verilen bu bloklar; 337 daireli, 18 katlı modernist bina 1800 kişiyi barından bir kasaba gibidir… Farklı zemin yüksekliğine sahip basamaklı odaları olan daireler boydan boya uzanan geniş koridorlara açılmaktadır. Binanın çatısında bahçe ve yüzme havuzunun yanı sıra çocuklar için tünel ve mağaraların bulunduğu bir oyun alanı yer almaktadır. Binada ayrıca dükkânlar, bir okul ve bir açık hava tiyatrosu bulunmaktadır.. Binayı gezmek için özel turlar vardır.. UNESCO Dünya Kültür Mirası listesinde “ Le Corbuser’in Mimari Çalışmaları” başlığı ile eserler vardır..Marsilya’da ki bu çalışması da listede olduğu için yapıyı “kültür mirası” listesinde kabul edebiliriz..:)
Eski Liman’ın denizden girişinde sağında ve solunda yer alan kaleler Marsilya’nın adeta koruyucularıdır.. Turistik olarak soldaki St. Jean Kalesinin gölgesinde kalsa da sağdaki St. Nicolas Kalesi yine de ihtişamıyla göz kamaştırmaktadır.. Saint Victor Kilisesinin hemen yanındaki kale XIV. Louis tarafından Marsilya şehrinin bağımsızlık ruhunu bastırmak için yaptırılmıştır..1660 yılında başlanan inşaat rekor bir zamanda 1664 yılında tamamlanmış ve günümüze oldukça sağlam olarak gelmiştir… Kalenin belli bölümleri ziyarete açık durumdadır.. İçinde çok fazla bir şey olmasa da harika Marsilya’yı ve özellikle Eski Liman’ı seyir için tercih edilebilir
BALIKÇI BARINAĞI: Marsilya’da “gizemli bir çekiciliği” olan, küçük bir liman..Teknelerin kenarında, balıkçı barınakları arasında harika bir akşam yemeği yemek istiyorsanız “vallon des auffes” çok doğru bir adrestir… Katalan plajının yakınında bulunan bu küçük limandaki mekanlarda özellikle gece adım atacak yer bulamazsanız.. Harika atmosferi, yolun altındaki kemerli köprü ve renkli evler daha da taçlandırmaktadır..Bu alanın birçok dizi ve filme set olduğunu söylemek isterim..
UZUN BANK: Pont de la Fausse-Monnaie ile Hotel Sofitel Palm Beach arasında 3.9 km’lik bir alanda bulunan dünyanın en uzun bankı (1965 Guinness Dünya Rekorları Kitabı)… Bankın bir bölümü mozaikler ile kaplanarak renklendirilmiştir.. Akdenize ve Frioul adalarına karşı özellikle “gün batımı” nda çok keyifli saatler yaşayabilirsiniz…
Marsilya’da KONAKLAMAK için; en uygun yerleri, farklı seçenekleri “booking.com” ‘da bulabilirsiniz.. Benim tercihim bu site…
Like!! Great article post.Really thank you! Really Cool.