Arles, Marsilya’ya 90 km. , Avignon’a 34 km. mesafede bulunan tarihi bir şehirdir.. Güneyinde Camargue Doğal Milli Parkı (Camargue Natural Regional Park) , şehrin hemen yanından geçen Rhone Nehrinin ihtişamı ve eşsiz doğal güzellikler ile çevrilidir.. Bir zamanlar Roma metropolü olan şehir bu dönemden ayakta kalan harika eserlere sahiptir ve Roma döneminden kalan eserlerin tamamı “Unesco dünya kültür mirasına” kayıtlıdır..Roma Arenasında hala boğa güreşlerinin, camargue atlarının gösterilerinin ve bir çok farklı etkinliğin düzenli olarak yapılıyor olması Arles’e ayrı bir hava katmaktadır. Arles şehri çoğu zaman dünyaca ünlü ressam Van Gogh ile beraber anılır.. Çünkü Van Gogh bir yılı aşkın burada yaşamış ve 300 civarında resim yapmıştır.. Arles’in önemini arttıran bir başka şey “dünyada fotoğraf sanatında özel bir yeri olması” dır. Yıl içinde yapılan “fotoğraf festivalleri” şehrin önemini arttırmakta, sanatçıların eserlerini sokaklara, duvarlara kadar taşımasına neden olmaktadır.
Gezi öncesi şehri “basılı harita” üzerinde incelemek, gidince haritayı kullanmak tavsiye edebileceğim bir alışkanlığımdır.. Cep telefonundan kullanabileceğiniz bir çok harita olmakla birlikte, onları ancak ekranınızın boyutu kadar görebilirsiniz…
Oysa basılı haritaları; daha büyük ebatlarda kullanabilir, şehre geniş perspektiften bakabilir ve üzerine notlar alabilirsiniz…
Arles’de turizm ofisinden de basılı harita alabilirsiniz.. Ancak gezi öncesi incelemek ve bastırarak kullanmak için, 2 adet Arles Haritası tavsiyeme aşağıdaki linklerden ulaşabilirsiniz :
http://ontheworldmap.com/france/city/arles/arles-tourist-attractions-map.html
https://www.arlestourisme.com/en/assets/pdf/organiser/plan_arles.pdf
Arles şehrindeki “Roma Amfitiyatrosu”; ihtişamıyla, hacmiyle, çok iyi korunmuş haliyle simgesel bir yapıdır.. Tarihi şehrin merkezinde bulunmakta ve adeta tüm Arles’e hükmetmektedir. Bir çok gezgin gibi bizde turumuzun başlangıç noktası olarak amfitiyatroyu seçiyoruz.
Geçmiş de Arles , Roma imparatorluğunun önemli bir metropolüydü ve imparatorluk geliştikçe şehirde gelişmişti. Romalılar M.S. 90 yıllarında 20.000’den fazla oturma alanı olan bu etkileyici amfi tiyatroyu inşa ettiler. Roma‘daki ünlü Colosseum’dan esinlenen yapı, 120’den fazla kemer, bir dizi galeri ve merdiven ile iki seviyeli oturma alanına sahiptir. Bina 136 m uzunluğunda ve 109 m genişliğinde olup teraslarla çevrili oval bir arenadır. Arlesdeki bu Roma Amfitiyatrosu zamanında ; gladyatör savaşları, savaş arabası yarışları ve tiyatro gösterileri gibi çeşitli eğlencelere mekan olmuştur.
Beşinci yüzyılda Roma İmparatorluğu’nun çöküşünden sonra, amfitiyatro evlerin ve şapellerin, kulelerin çevrelediği bir kaleye dönüştürüldü. 1800 lü yılların ortalarından sonra içi ve çevresi kamulaştırılarak anfitiyatro gerçek kimliği ile tekrar ortaya çıktı..Unesco Dünya Kültür mirası listesinde bulunan yapıda şimdi; boğa güreşleri, konserler, festivaller, çeşitli gösteriler düzenlenmektedir.. Arenada yıl boyu düzenlenen etkinlik takvimini www.arlestourisme.com sitesinden takip edebilirsiniz.. Gittiğiniz zaman bir etkinlik yakalarsanız, hem “arenayı” hem de o muhteşem ambiyansda “gösteriyi” izlemiş olursunuz. Roma Amfitiyatro ve Antik Tiyatro için birleştirilmiş bilet alırsanız hem daha ekonomik olur, hemde iki yapıyı birden gezebilirsiniz.
Arles Antik Tiyatro, Roma Amfitiyatrosunun (Arena) hemen yanında ona komşuluk eden bir yapıdır. Roma kolonisinin kuruluşundan hemen sonra, İmparator Augustus döneminde MÖ 1. yüzyılın sonunda inşa edilmiştir. Roma dünyasının ilk taş tiyatrolarından birisidir.
Tiyatro 102 metre çapındadır ve 33 basamakla erişilen bir oturma bölümüne sahiptir. Zamanında toplam 10.000 kişiyi ağırlamaktaydı.Bu alan Apollon’a adanmış ve Arles’in büyümesinden sorumlu olan imparator Augustus’un onuruna zengin bir şekilde dekore edilmiştir. Bu ihtişamlı yapı bu gün istenen formda değildir.. Ne yazık ki bir çok antik taş Arles’in evlerinin duvarlarında bulunmaktadır..!!!
Kazılar sırasında ortaya çıkarılan kalıntıların çoğu, Arles “Antik Çağ Müzesi” ‘nde görülebilir.Bu kalıntıların en önemlisi, 1651 yılında bir çeşmenin yakınında bulunan tanrıça Diana’nın bir temsili olan “Arles Venüsü” dür ve şu an Paris’teki Louvre Müzesinde sergilenmektedir.
Arles Antik Tiyatrosu, UNESCO Dünya Kültür Mirası listesinde olup günümüzde çeşitli festivaller ve konserler için kullanılmaktadır.. Antik Tiyatro’da yıl boyu düzenlenen etkinlik takvimini www.arlestourisme.com sitesinden takip edebilirsiniz..Roma Amfitiyatro ve Antik Tiyatro için birleştirilmiş bilet alırsanız hem daha ekonomik olur, hemde iki yapıyı birden gezebilirsiniz.
Yorulduysanız, Antik Tiyatro’nun hemen yanında bulunan “Jardin D’Ete” bahçesinde bir soluk alabilirsiniz. Tavsiye ederim.
Cumhuriyet Meydanı : Eski Roma Formu’nun yanında yer alan meydan o günden bu güne kadar birtakım değişiklik ve eklemelerle şimdiki halini almıştır. Şehrin tarihini belirleyen tüm dönemlere tanıklık etmiş bu meydan “Arles’in kalbi ve merkezi” olarak tanımlanır.
BU MEYDANDA NELER VAR ???
Dikilitaş : Cumhuriyet meydanının tam ortasındaki bu yapı Kral Louis XIV onuruna, 1676’dan beri meydanı süslüyor. Kırmızı granit taştan yapılmış dikilitaş 20 m. yüksekliğindedir. Üzerinde herhangi bir yazıt yoktur. 19 yy. da “Antoine Laurent Dantan” alt kısmına bir havuz tasarlamış ve bronz aslanlarla süslemiştir.
Belediye Binası : Yüzyıllık bir ihtişamın ifadesi olan belediye binası 1676 yılında tamamlanmış klasik mimarinin harika bir örneğidir. Bina, özellikle “Arlesian Jean Dedieu” tarafından şekillendirilen dekorunun zenginliği ile hayranlık uyandırıyor.
Saat kulesi : Belediye binasının sağ arka bölümünde yükselmektedir. 16. Yüzyılın ortalarına eski bir kulenin yerine inşa edildi. Belediye binasının yanında ve dini gücün simgesi olan Saint-Trophime katedralinin çan kulesine bakmaktadır. Mimarisi, Rönesans’ın karakteristik özelliğindedir . Saat Kulesi’nin mimari yapısı ve antik dekoru, Saint-Rémy-de-Provence’deki Roma antik anıt mezarını taklit eder.
Saint Trophime Kilisesi ve Manastırı : 1180-1190 yılları arasında yapılan özellikle giriş kapısı ile etkileyici bir forma sahip kilise ve manastırı, UNESCO Dünya Kültür Mirası listesindeki bu yapıyı aşağıda daha detaylı anlatacağım.
Saint Anne Kilisesi : St. Trophime’nin tam karşısında bulunmaktadır. Devrim sonrası ibadet amaçlı kullanılmamıştır.. Bu gün “sergi mekanı” olarak kullanılmaktadır.
Başpiskopos Sarayı : Saint Trophime kilisesinin hemen yanındadır. 17. yüzyıldan kalma bu binada; giriş sundurması, anıtsal merdivenler ve duvar resimleri, ahşap paneller ve sıvalarla dekore edilmiş odalar dikkatinizi çekecektir.. 1988’e kadar kütüphane olarak kullanılmış saray şimdi Üniversite’ye aittir.
Les cryptoportiques du Forum (Kripto) : Eski roma formunun görünmez kısmını, temellerini oluşturan kriptolar meydanın belediye binası tarafındaki köşesine kadar uzanmaktadır. U şeklindeki galeriler daha sonraları sığınak olarak da kullanılmıştır. Giriş için belediye binasını kullanmanız gerekmektedir. Bu yapı UNESCO Dünya Kültür Mirası listesindedir.
Aziz Trophime Kilisesi Cumhuriyet Meydanı’nın nadide yapılarından birisidir.. Binalar arasında sıkışmış gibi görünen kilise özellikle giriş kapısı portalı ile dikkat çekmektedir. 12. ve 15. yüzyıllar da inşaa edilen kilisenin yapımı biraz uzun sürmüştür. Önceleri Aziz Stephan için kurulan kilise daha sonra Arles’in ilk pispokosu olan Aziz Trophime adını almıştır. Romaneks tarzda yapılan kilisenin nefine 15 yy da gotik bir koro eklenmiştir. Kilise, beşinci yüzyılın başlarından on dokuzuncu yüzyılın başlarına kadar, piskoposun sandalyesine ev sahipliği yapmış ve bu durum yapıya katedral statüsü kazandırmıştır. Kilise Hristiyanların hac yolunun önemli bir durağıdır.
Kilisenin en dikkat çekici yeri giriş kapısı portalıdır..Romaneks tarzın en güzel heykel işçiliklerinden birisini burada görebilirsiniz. Bir oya gibi işlenmiş heykellerin çoğu “son yargı” temalıdır..İncilden hikayeler ile betimlenmiş heykeller de vardır. Kapının sağındaki heykeller cehenneme giderken insanları zincirlerle göstermekte ve soldaki heykeller cennetteki azizlere giden doğruları göstermektedir. Hemen altında çeşitli azizlerin boy heykelleri vardır. Giriş kapının üstünde Majesteleri Mesih’in ve 4 misyonerin tasvir edildiği heykel vardır. Misyonerler; John (kartal), Matthew (melek), Luke (öküz) ve Mark (aslan)’dır.
İç kısım portala göre daha az etkileyicidir, loş ışıklandırma oldukça sade bir izlenim bırakmaktadır. Kilisenin içindeki sanat eserlerinden 4. yüzyıldan kalma bir lahit dikkat çekmektedir.. Kilise içindeki yaprak sütunlar da çok güzeldir. Ayrıca, Louis Finson ve Trophime Bigot’ın yaptığı barok resimler ve yerel bir sanatçının yaptığı duvar halıları da güzel görüntü vermektedir.
Güneydoğuda kiliseye bitişik olan Saint-Trophime Manastırını da ziyaret etmelisiniz. Giriş, kilise cephesinin sağ tarafındaki ayrı bir geçitten yapılmaktadır. Ücretli olan bu manastırda özellikle sütunları görmelisiniz. Romaneks Sütunların başlıkları incil sahneleri ile dekore edilmiştir. Ayrıca sütunlar, misyoner ve azizlerin figürlerini taşırlar.
St-Trophime ve Manastırı, Arles’in diğer anıtlarıyla birlikte 1981 yılında “UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi” ‘ne alınmıştır.
Roma uygarlığının karakteristik bir ifadesi olan hamamlar, en popüler halka açık yerlerden biriydi…Aynı zamanda sosyalleşmenin yaşandığı, sohbetlerin yapıldığı bir buluşma noktasıydı..
Arles’de bilinen üç alanda hamam kuruldu, bunlardan en önemlisi “thermes de constantin” dir..M.Ö. dördüncü yüzyılda kurulan hamam Rhone kıyılarında yer almaktadır. Bina UNESCO Dünya Kültür Mirası listesindedir.Hamamda bugün hala “sıcak bölüm” ve yüzme havuzları görülebilir. Restorasyon ve kazı çalışmaları hala devam etmektedir.
1760 Arles doğumlu ressam Jacques Reattu tarafından satın alınan bina daha sonra müzeye çevrilmiştir. 1868 yılında kurulan Müzede Jacques Réattu’nun eserleri yanında , Picasso’nun müzeye bağışladığı son dönem çizimlerinden 57 adeti sergilenmektedir. Fransa’da bir sanat müzesinde bulunan “fotoğraf bölümü” türünün ilk örneğidir.. Bu bölümde 4000 civarında eser vardır. Bunun dışında çeşitli çağdaş heykeller ve modern resimlere ev sahipliği yapmaktadır. 2008 yılında “SES” sanatı ile ilgili bir bölüm kurulmuştur.
Reattu Müzesi, farklı sanat disiplinlerini bir araya toplayan adeta “buluşma noktası” dır.. Müze, yıl boyunca ziyaretçilerin sanatı farklı bir şekilde keşfetmesini sağlayan tematik sergiler ve gösteriler düzenlemektedir.
Reattu Müzesi için daha fazla bilgi edinmek istiyorsanız http://www.museereattu.arles.fr/ linkini tıklayabilirsiniz..
Arles’daki “Place du Forum” , zamanında Roma kentlerindeki diğer birçok Forum gibi tarihi kent merkeziydi. Bu gün forum döneminden hiç bir eser kalmasa da (Pinus otelin cephesi hariç) meydan Arles’in çok özel yerlerinden birisidir. Etrafı evlerle çevrili dikdörtgen biçimli meydanın ortasında bulunan çınar ağaçları “place de forum” ‘a birazda olsa keyif katıyor…Özellikle yaz aylarında gittiğinizde, gerek evlerin altındaki, gerekse çınar ağaçlarının arasındaki cafelerin meydanı boğduğunu, güzellikleri örttüğü ve meydanın önüne geçtiğini göreceksiniz.
Her şeye rağmen “place de forum” roma döneminden kalmış olmasının yanında bu gün 3 simge ile öne çıkmaktadır. Bunlar; Frédéric Mistral heykeli , Nord-Pinus Grand Hotel ve Van Gogh’un “Café Terrace at Night” resmidir.
1830 yılında Arles yakınlarında Maillane köyünde doğan, kendisini provence kültürüne adamış, Nobel ödüllü ünlü şair Frédéric Mistral heykeli meydanın tam ortasını süslemektedir. Heykelin hemen arkasında, yıllar boyunca birçok yazar ve sanatçı için favori bir durak olan lüks Nord-Pinus Grand Hotel’de meydanın havasını değiştirmektedir.. Otelin hemen köşesinde, bina ile entegre olmuş roma forum döneminden kalan tapınak kalıntısına dikkatinizi çekmek isterim.
“Place du Forum” ‘un asıl ünü Van Gogh’dan gelir..Arles’de yaşadığı dönemde bu meydandaki “teras cafe” ‘nin müdavimi olmuş ve “Café Terrace at Night” adını verdiği resimde bu cafeyi resmetmiştir.. Bu gün cafe’yi meydanda bulabilirsiniz..Adı “Van Gogh Cafe” olarak değiştirilmiş. Cafe’yi resme benzetmek için biraz tadilat yapılmış ve cafe önüne resmin bir platformu konmuş..
Roma yıllarından kalan surları eski şehrin belli bölümlerinde görebilirsiniz. Zaman içinde orijinal surların bazı noktalarında değişimler olmuştur.. Özellikle 1588 yılında yapılan PORTE DE LA CAVALERIE (Süvari Kapısı) bunlardan birisidir. Surlar üzerindeki La Porte d’Auguste (Auguste Kapısı) ve Tower des Mourgues (Mourgues Kulesi) görülmeye değer yerlerdir. Arles şehrindeki Roma surları UNESCO Dünya Kültür Mirası listesindedir.
Eski roma formunun görünmez kısmını, temellerini oluşturan Les cryptoportiques du Forum Republique Meydanı” ‘nın belediye binası tarafından “Place de Forum” ’a kadar uzanmaktadır .. Bir “U” şeklinde tasarlanan bu yeraltı galerileri , Roma kentinin siyasi, ticari ve dini kalbi olan antik Roma Forumu’na bir alt yapı, temel olarak hizmet etmiştir.. Bu “U biçimi” nin ölçüleri, 89 m uzunluğunda ve 59 m genişliğindedir ve surlarla birlikte Roma kolonisinin ilk anıtlarındandır (MÖ 1. yüzyıl).. Kriptoporitler, beşik tonozlu ve at nalı şeklinde düzenlenmiş 3.90 metre genişliğinde üç çift galeriden oluşmaktadır.. Zaman içinde sığınak olarak da kullanılmıştır. Kriptoporitler’e giriş için belediye binasını kullanmanız gerekmektedir.
Arles’te kavak ve taş lahitlerle bezenmiş antik bir Roma Nekropolüdür (toplu mezarlık)..Adı latince elysion kelimesinden türemiştir ve “cennet tarlaları” anlamına gelir.
Antik Roma şehirlerinde geleneksel olarak mezarların şehir içine yapılması yasaktı. Alyscamps yaklaşık 1500 yıl boyunca Arles şehrinin ana mezarlık alanıydı. Buradaki mezarlar, basit lahitlerden, zarif anıtlara kadar çeşitlilik göstermektedir..
Alyscamps Nekropol, 4. yüzyılda halkın Hristiyanlaşması sonucu bölgede ün kazandı. Aziz Trophimus ve Aziz Genesius’un mezarları buraya defnedildi. Hal böyle olunca zenginler ve etkili insanlar bu değerli azizlerin yanına gömülmek istedi. Alyscamps, o dönemde azizlerin mezarlarında dua etmeye gelen Hıristiyanları çeken bir hac bölgesi haline geldi. St. Trophimus’un mezarı 1152’de Arles Katedrali’ne transfer edildiğinde Nekropol yavaş yavaş popülerliğini yitirip ortadan kaybolmaya başladı.
Alyscamps’da ; 11. ve 12. yüzyıllarda inşa edilen Saint-Honorat kilisesinden sadece üçlü apsis ve sekizgen çan kulesi kalmış olsa bile görülmeye değer. Ayrıca “La chapelle des Porcelets” şapelide bir kısmı ayakta kalan yapılardan sayılabilir. Ve bolca Lahit ve Kavak ağaçları göreceksiniz.
Van Gogh başta olmak üzere, Paul Gauguin ve bir çok sanatçı bu alanın resimlerini çizmiş ve sanat dünyası ile buluşmasını sağlamıştır.
Müze kent merkezinin yanında eski Roma Hipodromu’nun (Roma Circus) yarısını kaplayacak şekilde Rhône nehrinin hemen dibinde kurulmuştur.
Dış renginden dolayı “Musée Bleu” olarak ta adlandırılan Müze önden bakıldığında karanlık, kapalı bir birime benzese de, geniş sergi alanları, havadar, aydınlık mekanları ile hoş bir yapıdır.. 2016 yılında Musée Arles Antique, Michelin Rehberinde üçüncü bir yıldızla ödüllendirildi. Bu onura sahip Fransa’daki 20 müzeden sadece birisidir.
Musée Arles Antique, M.Ö. 2500 yılına kadar uzanan neolitik çağdan kalma seramiklere, mücevherlere, aletlere ve silahlara sahiptir. Yunanlılar, ilk Hıristiyanlar ve tabiki Romalılardan kalma eserler müzenin önemli bir bölümünü kapsar.
Müzenin dikkat çeken eserlerinden birisi, Julius Caesar’ın büstüdür (eğer bu gerçekten o ise yaşamı boyunca gerçekte heykel olarak bilinen tek portresidir, ama bu durum hala tartışılmaktadır)..
Bir diğeri ise, 2011’de keşfedilen 31 metre uzunluğunda, zamanında kireçtaşı nakletmek için kullanılan bir ahşap Roma teknesidir.
Vatikan dışında türünün en güzel Lahitlerine burada ulaşabilirsiniz.. Bu arada Roma mozaikleri ve görkemli heykelleri kaçırmayın.
Arles Antik Müzesi için daha fazla bilgi edinmek istiyorsanız www.arles-antique.cg13.fr linkini tıklayabilirsiniz..
Bu müzeye, ünlü şair Frédéric Mistral öncülüğünde1896 yılında başlatılan bir çalışmadır ve Provensal toplumun “bellek yeri” olarak tanımlanabilir.. Müze, Provence’ın on dokuzuncu yüzyıldaki yaşamını gösteren kostümler, mobilyalar, çalışma araçları, ibadet nesnelerini barındırmaktadır. Kısacası buraya “provence etnoğrafya müzesi” diyebiliriz.. Cumhuriyet meydanı yanında “rue de la Republique” üzerinde yer alan müze 15. yy dan kalmış eski bir otel (Laval-Castellane) olan binada hizmet vermektedir.
Müze ile ilgili daha fazla bilgi için http://www.museonarlaten.fr/museon/CG13/ sitesini ziyaret edebilirsiniz.
Arles’e 6 km uzaklıkta bir Benedictine manastırıdır. 949-1791 yılları arasında sekiz yüzyıllık tarih ve manastır mimarisi sunan bu yapı; Romanesk, Gotik ve Klasik tarzların bir repertuarını oluşturur.
Aynı zamanda modern ve çağdaş sanat için ilham verici bir yerdir. Van Gogh’u büyülediği için Montmajour tepesine sık sık gidip resim yapardı. En meşhuru çalılar arasından manastırı resmettiği eserdir.
Manastır kompleksi altı bölümden oluşmaktadır:
– Aziz Peter Şapeli’ni içeren 11. yüzyıldan kalma hermitage ;
– 12. ve 13. yüzyıllarda inşa edilen manastır ;
– 12. yüzyılda inşa edilen Kutsal Haç Şapeli ;
– 14. yüzyılda inşa edilmiş müstahkem Aziz Peter Manastırı ;
– Aynı dönemden kalma Abbot Pons de l’Orme Kulesi ;
– 17. yüzyılda inşa edilen Maurist manastırı .
Manastır ile ilgili daha fazla bilgi için http://www.abbaye-montmajour.fr/ sitesini ziyaret edebilirsiniz.
Arles’in ara sokaklarına dalın, kaybolun.. Kendinizi ortaçağda hissedeceksiniz ve çok keyif alacaksınız..
Rhone Nehri, 810 km uzunluğu ile Fransa ‘nın en uzun ikinci ve suyu en bol olan akarsuyudur. İsviçre Alpleri’ndeki İsviçre’nin Rhone Buzulu kenarından doğar.. Fransa’da Arles ve Marsilya şehirleri yakınında, delta oluşturarak Akdeniz’e dökülür..
Rhone nehri yük taşımacılığı ve turistik amaçlı olarak kullanılmaktadır. Rhone nehri turlarında “Arles” önemli bir duraktır ve bununla ilgili bir port bulunmaktadır.. Arles’e özel tekne turları var mı bilmiyorum ama “şehir ve nehir” tekne turu yapmak için uygun bir konumda bulunmamaktadır.. Ancak Arles’e bir hava kattığı, yaşam damarlarını kuvvetlendirdiği, taşımacılık ve turizm etkisi yanında tarım alanlarına katkısı olduğu çok açıktır.
Bu “ŞEHRE ÖZEL” en önemli kişilerden birisi, Vincent Van Gogh’dur.. Dünyaca ünlü Hollandalı ressamın adı Arles ile beraber anılmaktadır.. Ressam burada en verimli dönemlerinden birisini yaşamış, bir çok eser yapmış ve Arles ile adeta özdeşleşmiştir..
Fransa’nın başkenti Paris’te yaşayan Van Gogh yoğun şehir hayatından ve soğuk kuzey ikliminden bıkmış , daha sıcak bir hava arayışı içinde Fransa’nın güneyine yönelmiş. Daha önemlisi resim tarzını yenilemek ve daha da modernize etmek için Provence’ın parlak ışığını ve renklerini kullanmak istemiş. Bu amaçla Arles’e uğradıktan sonra Marsilya’ya geçecekmiş.. Erkek kardeşi Theo’nun notlarında “önce Arles’a, sonra da muhtemelen Marsilya’ya gitti” şeklinde yazmasına rağmen Arles’i sevmiş ve burada kalmıştır.
Van Gogh, 20 Şubat 1888’de Arles’e geldi. İlk iki ayında, Albert Carrel ve karısı Cathérine Carrel-Garcin’in sahibi olduğu “Carrel Otel” ve restoranına ait bir odada kaldı. Ödeme ile ilgili görüş ayrılığının ardından Vincent, 7 Mayıs’ta Carrel otelden ayrıldı ve “Café de la Gare” ‘de bir oda kiraladı .Bu arada hayalinde bir stüdyo kurmak ve arkadaşlarını bir araya toplamak fikri vardı.. Bu amaçla Mayıs başında “Sarı Ev” i stüdyo olarak kiraladı ve çalışmaya başladı.. İkinci kaldığı yer ile de anlaşamayınca Eylül başında “sarı ev”e taşınmak zorunda kaldı..
Vincent Van Gogh, 1888-89 yıllarında Arles’te 15 ay kalmış, 300’den fazla resim yapmıştı. Bu eserlerin hiç birisi şu an Arles’de değildir. Arles’de Van Gogh’dan geriye kalan tek materyal Musée Réattu’da sergilenen, ressam arkadaşı Paul Gauguin’e yazdığı 1889 tarihli mektuptur.
Van Gogh Arles’de kaldığı dönemde oldukça verimli bir zaman geçirdi. Arles ve çevresinde çok sayıda resim ve çizim yaptı. Cesur renkler ve dinamik darbelerle karakterize olan etkileyici, kendine özgü bir resim stili geliştirdi.
23 Ekim 1888’de yakın arkadaşı ressam “Paul Gauguin”, Arles’a geldi. İki sanatçı, iki ay boyunca birlikte yaşadı ve resimler ürettiler. Karşılıklı ilham dolu, çok keyifli, üretken zaman geçirdiler. Ama sonunda karakterleri ve sanatsal bakışları çatıştı, anlaşamamaya başladılar. Van Gogh bu dönemde hastalığının ilk belirtisi olan “zihinsel bir çöküntü” yaşadı ve 23 Aralık’ta sol kulağının bir bölümünü kesti. Bu olayın ardından Gauguin Arles’den ayrıldı ve Van Gogh’un “diğer ressamlarla ortak bir stüdyo” hayalini paramparça etmiş oldu..Van Gogh hemen hastaneye yattı. Hastanede çalkantılı bir dönem geçirdi, zaman zaman iyileşti ve kısa süreli dışarı çıkmasına izin verildi.. Ancak hastane de de bir çok resim yaptı. Hastanenin bahçesini resmettiği eseri en ünlülerinden birisidir.. Şubat 1889’da ikinci bir kriz geçirdi ve hastanede yatmaya devam etti.. Birkaç ay daha Arles’te çalışmaya devam ettikten sonra 8 Mayıs 1889’da Saint-Rémy’e gitti. Bu gün Arles’in şehir merkezinde bulunan hastaneye gittiğinizde bahçesini gezebilir, hediyelik dükkanlarından alış veriş yapabilirsiniz..Van Gogh’un hastane resminin olduğu “paneli” görmeyi ihmal etmeyin.. Eski Hastane şimdi bir “kültür merkezi” olarak kullanılıyor..
Vincent Van Gogh’un “Arlesdeki yaşamı ve yaptığı eserler” şehirde turizm açısından mükemmel bir şekilde değerlendirilmektedir. Şehirde sanatçının şövalyesini kurup fırça salladığı yerler işaretlenmiş, bu yerde yaptığı resim ve açıklaması bir “panel” konarak ölümsüzleştirilmiştir..
GezveGez Notu: Arles’e gelmeden önce internet’den veya geldikten sonra bir “turizm ofisi” ‘nden “Van Gogh resim haritası” aldığınızda ilgili yerleri sizde gezebilirsiniz. Ve böylece “VAN GOGH’un İZLERİ” ‘ni sürmenin keyfini yaşayabilirsiniz..Arles’de farklı kurumların farklı haritalarını gördüm. Bazısında 9 bazısında 10 adet resim belirlenmiş. Biz 10 adet resim olan haritayı aldık. Zamanımız olmadığı için tamamını gezemedik. Ama sizin için aşağıda bu haritayı düzenleyerek sunuyorum.. İlgili 10 resim içinde açıklama notlarını yazıyorum. Zamanınız varsa mutlaka bu turu yapın.
1983’te “Fondation Van Gogh’un Yaratılması Derneği” ni kuran Yolande Clergue tarafından başlatılan bir girişimdir.. Derneğin amacı, “Arles’de uluslararası bir sanatsal merkez kurma, kültürel ve sanatsal faaliyetler üretmek ve teşvik etmek” idi. Böylece bölgedeki kültürel ve sosyal etkinlikleri geliştirmek hedefleniyordu..
2008 yılında Yolande Clergue’in bir “Fondation Van Gogh” yaratma konusundaki orijinal tutkusu Luc Hoffmann tarafından yeni bir ivme kazandı. Hoffmann’ın desteğiyle, Van Gogh’un Arles’taki hatırasını korumak ve çağdaş sanatı geliştirmek için tasarlanan faaliyetler için kalıcı bir çerçeve sağlayacak, kar amacı gütmeyen bir organizasyon temeli kurma adımları atıldı. Yeni vakıf, iki yıl sonra 8 Temmuz 2010 tarihli Bakanlar Kurulu kararıyla Fondation Vincent van Gogh Arles adı altında resmen kuruldu.
Aynı yıl, Arles belediye başkanı Fondation’un, tarihi bir özel mülk olan Hôtel Léautaud de Donines’e yerleştirilmesi gerektiğini önerdi. İç mekanı bir sergi alanına dönüştürmek için yenileme çalışmaları 2011’de başladı. Bu gün faaliyetlerini burada sürdürmektedir. Vakıf’ın detaylı çalışmaları, etkinlikleri ile ilgili https://www.fondation-vincentvangogh-arles.org/en/ adresinden bilgi alabilirsiniz..
Bu “ŞEHRE ÖZEL” en önemli olaylardan birisi “fotoğraf sanatıdır”… 1970 yılında Arles’li fotoğrafçı Lucien Clergue, yazar Michel Tournier ve tarihçi Jean-Maurice Rouquette tarafından kurulan yaz fotoğrafçılığı festivali büyüyerek bu günlere kadar gelmiş ve Arles’i “FOTOĞRAF SANATININ BAŞKENTİ” yapmıştır..Bu gün dünyada Arles fotoğraf sanatı ile birlikte anılmakta ve bir çok “fotoğraf sanatı” aktivitesi ile ön plana çıkmaktadır..
Rencontres d’Arles adı verilen festivalin ismindeki “buluşma” vurgusundan da anlaşılabileceği gibi Arles Fotoğraf Festivali günlerinde şehir; bir tanışma, kaynaşma, tekrar görüşme yeri olmaktadır.. Özellikle Avrupa’nın dört bir köşesinden büyük-küçük, amatör-profesyonel fotoğrafçılar, foto muhabirleri, sanat galericileri, koleksiyonerler, küratörler ve yayınevi sahipleri, baskı uzmanları, gazete ve dergi editörleri fotoğraf için buluşmak ve de eğlenmek için Arles’e akın ederler.
Festivalde temmuz ayının ilk 7 gününde “açılış” haftası olur ve oldukça yoğun geçer. Sergiler, Temmuz ayı başından Eylül ayının ortasına kadar devam etmektedir. Festival boyunca; Arles Antik tiyatrosunda özellikle akşamları; fotoğraf gösterileri, konserler, konserler eşliğinde fotoğraf gösterileri, fotoğrafçılarla söyleşiler, paneller, tartışmalar, fotoğraf atölyeleri, imza günleri gibi etkinlikler devam etmektedir..
Bazı yıllar program bir sanatçıya adanıyor. Festival her yıl farklı farklı temalarla hazırlanıyor. Birçok tarihi mekan sergi alanı olarak kullanılıyor ve bazıları sadece festival zamanında açılıyor. Festival oraları görmek adına da bir şans oluyor. Bir çok alanda ödüllü yarışmalar düzenleniyor. Ama en önemlisi bu festival bir çok yeni fotoğrafçı, yeni yetenek keşfedilmesine vesile oluyor ve sanatçılar için bir sıçrama tahtası olmaya devam ediyor.
Son yıllarda ziyaretçi sayısının 150.000 kişiye ulaştığı festival ile ilgili daha fazla bilgi almak için https://www.rencontres-arles.com/ sitesini ziyaret edebilirsiniz.
Bu arada 1996 yılından beri Rencontres d’Arles festivali ortasında “Voies Off” ismiyle alternatif bir festival düzenleniyor.. Daha geniş kitlelere hitap etmek, gençleri daha fazla bu sanata çekmek için düzenlenen bu festival ile ilgili ayrıntıları www.voies-off.com sitesinden ulaşabilirsiniz.
Arles’de fotoğraf sanatı bu festivaller ile sınırlı kalmamaktadır. Fotoğrafın başkenti olması nedeniyle bir çok özel kurs fotoğraf meraklılarına hizmet etmekte, yılın her zamanı fotoğraf turları düzenlenmektedir. Şehre vardığınızda sergi alanlarının sokaklara taştığını, şehir duvarlarının bir sergi salonu olduğunu görmek büyük bir keyif kaynağı olmaktadır.. Şehrin duvarlarındaki fotoğraf sergileri ile sizi baş başa bırakıyorum….
Arles’e en kolay ulaşım yolu, Marsilya’yı kullanmaktır.. Yaklaşık 90 km. lik mesafeyi ister tren, ister otobüs kullanarak gidebilirsiniz. Tren ile gitmek için Marsilya merkezindeki St. Charles tren istasyonunu kullanmanız gerekir…Otobüsler de tren istasyonunun hemen yanından kalkıyor.. Hem tren hem de otobüs seferleri Arles’e giderken Marsilya Havaalanına uğruyor.. Marsilya şehrine gitmeyecekseniz Arles’e Marsilya havaalanından da direkt ulaşım sağlayabilirsiniz.. Otobüsler terminal çıkışındaki duraktan, trenler havaalanı yakındaki “vitrolles” tren istasyonundan kalkıyor. Havaalanı ile Vitrolles tren istasyonu arasında ücretsiz otobüsler çalışıyor..Yapmanız gereken : Terminal’den çıkınca Platform-5’de bulunan otobüslerle Vitrolles’e ulaşmak